İsrail yaklaşık iki yıldır Gazze’de tarihin en kanlı vahşet ve soykırımını uygulayarak taş üstünde taş bırakmazken bu alçaklığın sponsorluğunu ABD, Almanya, İngiltere başta olmak üzere batılı hükümetler üstleniyor.
Bu nedenle soykırımdan ve dökülen kandan İsrail ne kadar sorumlu ise ABD, Almanya, İngiltere başta olmak üzere batılı devletlerin hükümetleri de o kadar sorumludur.
ABD’nin istemediği hiçbir şeyi yap(a)mayan ve Filistin’deki görevlilerinin can güvenliklerini dahi sağlamaktan aciz Birleşmiş Milletler eli kolu bağlı bir vaziyette olan biteni seyretmekle yetiniyor, ne aldığı kararları uygulatabiliyor ne yayınladığı raporları kabul ettirebiliyor.
ABD ve İsrail’in kuklası olan bu örgütün bu yapısıyla ne Filistin ve ne de dünyanın diğer coğrafyalarında barışı, hakkı, hukuku ve adaleti sağlaması mümkün değildir.
Bunu bilen İsrail yerle bir ettiği Gazze’nin tümüyle işgali için yeni bir saldırının hazırlık operasyonlarına başladıklarını belirterek Gazze’nin tehlikeli bir savaş bölgesi olduğunu ilan etti.
Görünen o ki bir milyondan fazla Filistinli Gazze’nin güneyindeki bölgelere sürülerek Gazze önce insansızlaştırılacak ve sonra da emlakçı Trump’ın hayalindeki yapısıyla bir ticaret merkezi haline getirilecek.
Yaklaşık iki yıl önce başlatılan saldırılarla çoğunluğu çocuklar ve kadınlar olmak üzere ölenlerin sayısı 62.600 ü geçerken 158 bin kişinin yaralandığı ifade ediliyor ama kayıpların sayısını bilen yok. Gerçek rakamların bunların çok üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Teknoloji çağı diye övünülen bu çağda Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı yüzotuzu çocuk olmak üzere 330 u geçti.
Aciz örgüt BM Gazze’de kıtlık raporu yayınladı. ABD raporun inandırıcı olmadığını söyledi. İsrail ise gıdaya erişememe gibi bir sorun olmadığı yalanını sürüme soktu.
Nasıl olsa yazılı görsel medya ile ve sosyal medya İsrail’in uyguladığı vahşet ve katliamı gizlemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor.
İki yılda ikiyüze yakın gazeteci öldürülmesini dert edinmiyorlar.
İsrail söz konusu olunca tüm evrensel değerlerin bir kenara bırakıldığı Batı medyasında son ikiyüzlülük, Kanada yayın kuruluşu CTV News'te yaşandı.
Kanal, yaptıkları haberde 'soykırım' kelimesini kullandıkları için İsrail'den özür diledi.
Haber bülteninde özür anonsu geçen kanal sunucusu, "Soykırım' ve 'Filistin halkını aç bırakmaya devam etmek' ifadelerini Birleşmiş Milletler'e dayandırmadan kullandık. Bu hatadan dolayı üzgünüz ve özür dileriz." ifadelerini kullandı.
“Filistin halkını aç bırakmaya” devam etmek ifadesinden dahi rahatsız olan ve fakat bu ifadeyi kullandıkları için özür dileyenlerin medeni geçindikleri bir dünyada yaşıyoruz.
Zulüm bu kadar normalleştirilmişse Orhan Gencebay’ın şarkı sözleriyle “batsın bu dünya”
Başkalarına basın özgürlüğü nutukları çekenler İsrail söz konusu olunca dut yemiş bülbüle dönüyorlar.
Dünyanın gözünü boyamak için bir yandan yardım dağıtıyoruz diyorlar diğer yandan yardım almaya gelen masum insanlara ateş açıp öldürecek kadar alçak ve kahpe bir tavır sergiliyorlar.
Her şey gözümüzün önünde oluyor ama insan hakları, fikir özgürlüğü ve demokrasi vaazları veren sözde gelişmiş ülkeler hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar.
Hükümetleri halklarının İsrail vahşetini protesto etmesine bile tahammül edemiyor.
Bir tas un, bir kuru ekmek kapmak için yardım alanına gelen masum insanlara kurşun yağdıran askerler cinayetlerini dalga geçerek paylaşıyorlar.
İsrail protestolarına sansür uygulayan sosyal medya platformları, bu vahşetin yayınlanmasında bir sakınca görmüyor.
Bebekleri öldüren katiller, kadınlara tecavüz eden alçaklar kahraman muamelesi görüyor.
Gazze yerle bir oldu. Bir milyondan fazla insan evlerini barklarını terk etti.
Terk etmeyenler ya da edemeyenler öldürülmek için sıralarını bekliyorlar.
Kurşunla, bombayla ölmeyenleri açlık ve susuzlukla, hastalıkla ölüm bekliyor.
Yiyecek yok, su yok ama ölüm Gazze’de ölüm kol geziyor.
Geleceği kesin ancak zamanı bilinmiyor.
Katliamları ve vahşeti dünyaya yayan gazeteciler bir bir öldürülüyor ama İsrail’in kıçına takılan küresel örgütlerden ses çıkmıyor.
Sağlık personeli öldürülüyor, hastaneler bombalanıyor, Dünya Sağlık Örgütü sessiz.
Çocuklar öldürülüyor, UNICEF sessiz.
Sporcular öldürülüyor FİFA, UEFA sessiz.
Hiçbir sessizlik bu kadar namussuz, bu kadar kalleş, bu kadar alçak olmamıştı.
Ukrayna ile savaşı bahane gösterip Rusya’yı organizasyonlarından dışlayan UEFA ve FİFA, İsrail’i organizasyonlarında tutmaya devam ediyor.
Katil terör devletinin sporcuları hiçbir şey olmamış gibi uluslararası spor organizasyonlarına katılmaya devam ediyorlar.
Hal böyleyken Müslüman ülkelerin hiçbirisi İsrail varsa biz yokuz diyemiyorlar.
Gazze’deki soykırım ve katliamın en önemli destekçilerinden Almanya’da polis göstericilere tekme tokat saldırıyor.
Kaşarlı fahişe Netanyahu’ya şirin görünmek için dört polis 14 yaşındaki bir çocuğa saldırıp yumrukluyor.
Masum göstericilere uygulanan bu aşağılık vahşetle Almanya hükümeti ve polisi orgazm oluyor.
Macaristan Başbakanı aşağılık katil Netanyahu’yu UCM’nin tutuklama kararına rağmen ülkesinde misafir edip ağırlıyor.
ABD gelecek ay yapılacak 80. BM Genel kurul öncesinde Filistinli yetkililerin vizelerini iptal ederek uluslararası hukukun ırzına geçiyor.
Gerekçe olarak ta Filistin’in İsrail’in ihlallerini Uluslararası Ceza mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanına taşımasını gösteriyor.
Başkalarına yargı kararlarına saygılı olması nasihati veren ABD Filistin’in hakkını UCM ve UAD’de aramasına tahammül edemiyor.
Ancak asıl tahammülsüzlük Filistin delegasyonunun BM kürsüsünden yapacakları konuşma.
Çünkü kendi topraklarında İsrail vahşetinden bahsedilmesinden ödleri kopuyor.
Sözde medeni ülkelerin ikiyüzlü, aşağılık, haysiyetsiz ve korkak hükümetleri/yöneticileri soykırımcı İsrail’i tek kelime söyleyemiyorlar.
Sade onlar değil Türkiye ve birkaç ülke hariç Müslüman ülkelerin liderleri de üç maymunu oynuyorlar.
Türkiye’nin yaptığı gibi hava sahalarını İsrail’e giden uçaklara limanlarını İsrail’e mal götüren gemilere kapatsalar ve İsrail’e mal satmasalar Netanyahu denilen sütü bozuk namussuzun hakkından gelirler.
Müslüman olmayan Kolombiya’da başkan Gustavo Petro’nun talimatıyla İsrail’e kömür ihracatı tamamen yasaklandı.
Ama Müslüman ülkelerden böyle ciddi ve etkili bir tavır ne yazık ki yok.
Mesela Suudi Arabistan. Adamların gündeminde Filistin yok.
Çünkü onlar normalleşmekle (!) meşguller. İçki satışı serbest bırakıldı. Güzellik yarışmalarına izin verildi. Milyon dolarlık futbolcu transferleri ile batıya uyum sağlayacaklar.
Çarşaflı kadınlara alkolsüz bira reklamları yaptırılarak alkollü biranın önü açılmaya çalışılıyor.
Medeni(!) olmak için çaba göstermek varken kim uğraşacak İsrail’le?..
Müslümanlar; X, Facebook, İnstagram başta olmak üzere İsrail’e hizmet eden ve İsrail ile ilgili en küçük bir eleştiriye tahammül edemeyerek sansür uygulayan sosyal medya platformlarını kullanmaya devam ettikçe Gazze’ye atılan bombaların finansmanını sağlamaya devam ettiklerinin ne zaman farkına varacaklar?
Müslümanların bu gafletiyle Gazze’nin/Filistin’in yaşama hakkı nasıl savunulacak?
Eski gerilla, solcu Kolombiya devlet başkanı Gustavo Petro’nun gösterdiği cesareti Türkiye ve birkaç istisna dışında Müslüman ülkelerin liderleri gösteremiyorlar?
Mezhepçilik için din kardeşinin kanını dökenler İsrail’in vahşeti karşısında sessizler.
Camide bile ellerinden düşmeyen telefonla sosyal medyanın kölesi olmuş Müslümanlar İsrail’in değirmenine su taşıyorlar.
****
Vicdan, hak, hukuk, adalet, insanlık yerlerde sürünüyor. Yirmibirinci yüzyılda ortaçağın karanlık günlerine rahmet okutacak karanlık günler yaşanıyor.
ABD’nin sarı faresi hamisi ile zulmün, vahşetin ve soykırımın en ağırını pervasızca gerçekleştiren Netanyahu Batılı hükümetler tarafından kırmızı halılarda karşılanıp itibar görse de sınır tanımayan alçaklığı vicdan sahibi siyasetçileri öylesine rahatsız etti ki bir biri ardına istifalar gelmeye başladı.
Hollanda'da Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, yasa dışı İsrail yerleşimlerinden gelen mallara ambargo, İsrail'den silah alımlarına yasak, aşırı sağcı İsrailli bakanlara seyahat yasağı gibi daha sert tedbir ve yaptırımların yanı sıra Filistin devletinin tanınması gibi taleplerinin koalisyon ortaklarınca engellenmesi üzerine 22 Ağustos'ta görevinden istifa etti. Veldkamp'ın istifası bir çeşit domino etkisi yarattı ve Yeni Sosyal Sözleşme Partili (NSC) diğer bakanlar da geçici hükümetten istifa etti.
İstifa edenler arasında; geçici hükümette Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı olan Başbakan Yardımcısı Eddy van Hijum, İçişleri ve Kraliyet İlişkileri Bakanı Judith Uitermark, Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanı Eppo Bruins, Halk Sağlığı, Refah ve Spor Bakanı Danielle Jansen, Dış Ticaret'ten sorumlu Devlet Bakanı Hanneke Boerma, Hukuki Koruma'dan sorumlu Devlet Bakanı Teun Struycken, Vergilendirme ve Gümrük'ten sorumlu Devlet Bakanı Tjebbe van Oostenbruggen ile Sosyal Yardımlar'dan sorumlu Devlet Bakanı Sandra Palmen-Schlangen yer aldı.
Van Hijum, İsrail hükümetinin eylemlerini "uluslararası anlaşmalarla taban tabana zıt" olarak nitelendirerek, "Kısacası, artık bu iş bitti." dedi.
Bakanların görevlerinden çekilmesiyle kabinede hükümeti destekleyen sandalye sayısı 150'den 32'ye düştü.
İngiltere'de birçok milletvekili, mevcut Başbakan Keir Starmer'ın muhalefet lideri olduğu dönemde ateşkes çağrılarını reddetmesi üzerine görevinden ayrıldı.
İşçi Partili milletvekili Imran Hussain, muhalefet liderinin, İsrail-Filistin çatışmaları konusundaki açıklamaları ve Gazze'de ateşkes karşıtı söylemleri nedeniyle 8 Kasım'da Çalışanlar İçin Yeni Anlaşmadan Sorumlu Gölge Bakanlık görevinden istifa etti.
İskoç Ulusal Partisi'nin (SNP) sunduğu ateşkes çağrısı değişikliğini destekleyen 56 İşçi Partili milletvekili arasında yer alan Jess Phillips de Hussain'in istifasından bir hafta sonra görevinden ayrıldı.
Aynı gün İşçi Partisi milletvekili Yasmin Qureshi de ateşkes önergesine oy vermek için Eşitlikten Sorumlu Gölge Bakanlık görevinden istifa etti.
İngiltere'nin Dublin Büyükelçiliğinde görevli diplomat Mark Smith, Ağustos 2024'te, ülkesinin İsrail'e silah satışlarına devam etmesini protesto ederek görevinden istifa etti. Smith, istifasına ilişkin mektupta, "İngiltere'nin savaş suçlarına ortak olabileceği" uyarısında bulundu.
Shaista Aziz, Amar Latif, Amna Abdullatif ve Altaf Patel'in de aralarında bulunduğu bazı siyasi isimler de yerel meclislerdeki görevlerinden ayrıldı.
Eski milletvekili Lynne Jones da saldırıların başlamasından kısa süre sonra istifa ederken, Filistinli fotoğrafçı ve İşçi Partisi yetkilisi Lubaba Khalid de Starmer'ın Gazze konusundaki açıklamalarını gerekçe göstererek görevini bıraktı.
İspanya'da, koalisyon hükümetinin küçük ortağı Sumar ittifakının Aralık 2023'te Filistin konusunda yapılan parlamento oturumu sırasında Podemos partisinin lideri Ione Belarra'nın konuşmasını engellemesi, koalisyon içindeki gerilimi zirveye çıkardı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu "soykırım" planlamakla suçlayan Belarra yerine oturumda söz alan Agustin Santos, Filistin Devletinin tanınması, İsrail ile silah anlaşmalarının gözden geçirilmesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) devreye girmesi çağrısı yaptı ancak konuşmasında "soykırım" ifadesini kullanmadı.
Bunun üzerine Sumar ittifakındaki Podemos partili 5 milletvekili, istifa ettiklerini duyurdu.
İrlanda'da insan hakları avukatı Michael Farrell, "Gazze konusunda sessiz kaldığı" gerekçesiyle, Avrupa Konseyine bağlı Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunda (ECRI) 14 yıl boyunca sürdürdüğü görevinden istifa etti.
Bu konuyu gündeme getirmek için defalarca çaba gösterdiğini ancak çabalarının bastırıldığını ve ECRI'nin temmuz ayı genel kurulunda sunduğu önergenin reddedildiğini ifade eden Farrell, "Eğer Gazze'deki korkunç saldırılar hakkında konuşamayacaksam, insan haklarını ihlal eden devletleri eleştirmeye de devam edemeyeceğimi hissettim." dedi.
Belçika Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Maxime Prevot, "İsrail'in Gazze'deki savaşına karşı daha sert bir tavır alınmaması halinde koalisyonun çökebileceği" uyarısında bulundu.
Flamanca yayım yapan De Standaard gazetesine verdiği demeçte Prevot, "Hükümet, İsrail hükümetinin insan hakları ihlallerine karşı daha sert bir duruş sergilemez ya da Filistin'i tanımazsa, büyük bir kriz riski var." dedi.
Belçika Başbakanı Bart De Wever ile yapacağı toplantıda konuyla ilgili bir öneri sunacağını açıklayan Prevot, sorunun çözülmemesi halinde "hükümet kararlarını engelleme ihtimalini göz ardı etmeyeceğini" belirtti.
****
TBMM Genel kurulunda İsrail’in Gazze’deki işgal ve saldırılarına ilişkin Meclis Başkanlığı Teskeresi oy birliği ile kabul edildi.
Siyaset üstü ve vicdani bir konu olan Gazze meselesinde tüm siyasi partilerin ortak bir noktada buluştukları ve Hamas tarafından da takdir ve teşekkürle karşılanan Tezkerede;
“1. Filistin halkının İsrail tarafından on yıllardır maruz bırakıldığı işgal, imha ve ilhak uygulamalarını en güçlü şekilde kınıyoruz.
2. Filistin halkına yönelik katliamların ve son olarak Gazze'de kıtlığın bir imha silahı olarak kullanılmasının soykırım suçu teşkil ettiğini vurguluyoruz.
3. Uluslararası toplumu, İsrail'i Gazze'de kalıcı bir ateşkesi kabul etmeye, silahlı güçlerini bölgeden çekmeye ve Gazze'ye kesintisiz insani yardım ulaşımını sağlamaya zorlamak için daha fazla çaba göstermeye davet ediyoruz.
4. Kudüs ve Batı Şeria'daki yasadışı yerleşim faaliyetlerini ve Filistin halkına yönelik şiddeti telin ediyoruz.
5. Filistin topraklarında soykırım ve sömürge suçlarını işleyenlerin mahkemeler önünde hesap vermelerinin temin edilmesi çağrısında bulunuyoruz.
6. 1967 sınırları temelinde, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen bir Filistin Devleti'nin hayata geçirilmesinin adil ve kalıcı barışın sağlanmasının tek yolu olduğunu kayda geçiriyoruz.
7. Mescid-i Aksa başta olmak üzere Müslümanların kutsal mekânlarına siyonist rejim tarafından yapılan saldırı ve provokasyonların mutlaka durdurulması gerektiğini vurguluyoruz.
8. İsrail hükümeti, soykırım politikalarından vazgeçene kadar, BM ve uluslararası kuruluşlardaki üyeliklerinin askıya alınması çağrısında bulunuyoruz.
9. Tüm ülke parlamentolarını; İsrail ile olan tüm askeri ve ticari ilişkileri sonlandırmaya, Filistin halkına yönelik uygulanan ambargoyu kırmaya yönelik acilen harekete geçmeye;
İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki soykırım ve sömürge politikalarını reddetmeye ve kınamaya; Filistin halkının meşru haklarını savunmaya, iki Devletli çözüm perspektifini korumaya ve Filistin Devleti'ni tanımayan ülkeleri de Filistin'i tanıma çağrısında bulunmaya; 18 Nisan 2025 tarihinde, İstanbul'da TBMM öncülüğünde tesis edilen "Filistin'i Destekleyen Parlamentolar Grubu'na katılmaya davet ediyoruz” denilerek İsrail zulmüne karşı birlikte mücadele çağrısı yapıldı.
İsrail’in Filistin’deki soykırım ve işgaline başından beri karşı çıkan ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirerek ortak mücadele çağrısı yapan, UCM’daki dava ile ilgili solarak en somut delilleri mahkemeye sunarak İsrail ve Netanyahu’nun mahkûm olacakları bir karar çıkması için çaba gösteren Türkiye’nin çabalarına başta İslam Ülkeleri olmak üzere topyekûn destek verilmesi halinde sonuç alınması mümkündür.
Ancak İslam ülkelerinin yöneticilerinin şu perişan ve gaflet içindeki halleriyle bu katkıyı vermeleri mümkün değildir.
Ve ne yazık ki İsrail’i en çok umutlandıran da budur.
****
1969 yılında İsrail askerleri Mescid-İ Aksa’da büyük bir yangın çıkarttıklarında eski İsrail Başbakanı Golda Meir; “gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Sandım ki Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecek. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz. Zira bu ümmet uyuyan bir ümmet”. Demişti.
İsrail’in dilediği her şeyi yapabilme cesaretinin(!) nereden geldiğini şimdi anladınız mı?