1876 tarihli Kanun-i Esasi Anayasasının ilk dört maddesi:
Madde 1.- Devleti Osmaniye memalik ve kıtaatı hazırayı ve eyalatı mümtazeyi muhtevi ve yekvücut olmağla hiçbir zamanda hiçbir sebeple tefrik kabul etmez. (Kanun-i Esasi M.1)
Madde 2.- Devleti Osmaniyenin payıtahtı İstanbul şehridir ve şehri mezkurun sair biladı osmaniyeden ayru olarak bir güne imtiyaz ve muafiyeti yoktur. (Kanun-i Esasi M.2)
Madde 3.- Saltanatı seniyei Osmaniye hilafeti kübrayı islamiyeyi haiz olarak sülalei Ali Osmandan usulü kadimesi veçhile ekber evlada aittir. (Kanun-i Esasi M.3)
Madde 4.- Zatı hazireti padişahi hasbel hilafe dini islamın hamisi ve bilcümle tebeai osmaniyenin hükümdar ve padişahıdır. (Kanun-i Esasi M.4)
113. İslam Halifesi, 34. Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid’in 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıkmasının üzerinden henüz dört ay geçmişti.
O günlerde Avrupa ülkelerinde krallıklar yıkılıp, Anayasal Monarşiye geçişler oluyordu. Tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti içerisinde de bir grup, reformlar yapılarak devletin Anayasal Monarşiye geçmesi gerektiğini, halkın yönetimde söz sahibi olması gerektiğini savunuyor, yönetim üzerinde baskılar oluşturuyordu.
Diğer taraftan Balkanlarda halk ayaklanmaları başladı. Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda bulunan eyaletleri kendi yönetim koşullarının görüşülüp düzenlenmesi amacıyla 23 Aralık 1876 Cumartesi günü İstanbul Haliç Tersanelerinde Uluslararası bir konferans düzenledi. Tersane Konferansı olarak da bilinen bu toplantıda oluşan Uluslararası baskıyı kırmak amacıyla aynı gün Sultan II. Abdülhamid tarafından Kanun-i Esasi ilan edildi. Böylece ilk Meşrutiyet dönemi başladı.
Kanun-i Esasi’nin ilanıyla birlikte Osmanlı Devleti resmi olarak Anayasal Monarşi rejimine geçmiş oldu. Buna göre devlet anayasal kaideler çerçevesinde yönetilecekti. Yürütmenin başında padişah olacak, yasama seçimle göreve gelen MEBUSAN’lar ve padişah tarafından atanan AYAN’ların teşkil ettiği Meclis-i Umumi tarafından, yargı bağımsız mahkemeler tarafından sağlanacaktı.
Ülke genelinde her 50.000 kişiyi bir mebusun temsil edeceği ilk seçimler Şubat 1877 yılında yapıldı. 19 Mart 1877 Pazartesi günü Meclis-i Umumi Dolmabahçe Sarayında toplandı. Seçilen mebuslardan 69 tanesi Müslüman, 46 tanesi gayrimüslim tebaadan oluştu.
Sultan II. Abdülhamid 15 Şubat 1878 Cuma günü meclise irade-i senediyye göndermek suretiyle meclisi tatil ederek, otuz sene boyunca da tekrar toplantıya çağırmadı. Otuz sene süren bu dönem tarihçiler arasında İSTİBDAT dönemi olarak ifade edilmektedir.
Bu dönemin sonunda II. Abdülhamid tarafından 23 Temmuz 1908 Perşembe günü II. Meşrutiyet ilan edilerek anayasal düzene tekrardan geçildi. Akabinde seçimlere gidildi. İttihat ve Terakki Fırkası ile Ahrar Fırkası arasında gerçekleşen seçimi İttihat Fırkası kazandı. İlk defa parlamenter anlamda bir hükümet kuruldu. Kanun-i Esasi üzerinde 1914, 1916 ve 1918 yıllarında tadilatlar yapılmak suretiyle padişahın yetkileri kısıtlanarak devletin yönetiminde hükümetler etkili olmaya başladı.
Dünya genelinde yaşanan olumsuz hadiseler, birinci dünya savaşından Osmanlı Devleti’nin mağlup olarak çıkmış olması, Anadolu topraklarında işgal hareketlerinin başlaması, 16 Mart 1920 Salı günü İstanbul’un işgal edilmesi ve meclis başkanının tutuklanması neticesinde İstanbul hükümeti etkisiz hale geldi.
Bu gelişmelerden sonra Anadolu’da başlayan Bağımsızlık hareketleri ile 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi kuruldu. Yeni kurulan meclis 1921 yılında Teşkilat-ı Esasiye kanunu çıkardı.
1921 Anayasası ve Kanun-i Esasi ile beraber yönetilen Türkiye Cumhuriyeti 25 Mayıs1924 pazar günü yürürlüğe giren 1924 Anayasası ile demokratik parlamenter sisteme tam anlamıyla giriş yapmış oldu.
Mehmet ARI / 25.08.2025