Uzunca bir süredir sanat adı altında teşhircilik yaparak yarı çıplak halde konserler veren bazı (sözde) sanatçıların pervasızlığı başkalarına da cesaret vermiş olmalı ki adları sanları bilinmeyen yeni yetmeler kısa yoldan meşhur olmak için bu kötü örnekleri taklit etmeye başladılar.
Sınır tanımayan teşhircilik; doyumsuz röntgencilerin beklentileri ile uyumlu olunca utanç verici görüntüler peş peşe gelmeye başladı.
Konsomatrisleri utandıracak kıyafetleri ile sahne alan (sözde) sanatçıların yaptıkları müziğin(!) bir önemi yok.
Bedenlerini fütursuzca sergilemeleri yeterli ve ne yazık ki bu ucuz pornografik tavrın alıcısı da olunca kepazelik paçalardan akıyor.
Pornonun adına sanat deyip, ardından bir de çağdaş ve laik bir Türk kadını olduklarını söylediklerinde işler tamam oluyor.
Eleştirmeye kalkanlar geri kafalılıkla, laikliğe karşı olmakla suçlanarak sindirilmeye çalışılıyor ve bu kirli tezgâh yıllardır böyle devam ediyor.
Peki, neredeyse çıplak sahneye çıkılmadan, hayâsızca davranışlar ve teşhircilik yapılmadan sanat icra edilmez mi?
Elbette edilir.
Elbette genel ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere uygun olarak sanatını icra eden değerli sanatçılarımız vardır ancak onlar beklentilerini karşılamadıklarından röntgencilerin gündeminde yoktur.
Yazılı, görsel ve sosyal medya çıplaklığa, pornografiye, erotizme, yani çağdaşlığa(!) değer vermekte, buna uygun davrananları manşete çıkartmaktadır.
Bu rezil sürecin doğal sonucu da “ne kadar çıplaksa o kadar popüler” dir.
Hatırlarsanız bundan kısa bir süre önce Manifest isimli 6 genç kızdan oluşan bir müzik grubu tarafından; Şişli Küçükçiftlik Park konser alanında 6 Eylül 2025’de verilen halka açık konser sırasında şarkı söyleyen grup üyeleri ile sahnede dans ve gösteri yapan şahıslar hakkında konserleri sırasında 'hayasızca hareketler' ve 'teşhircilik' suçlarından İstanbul C: Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı.
Soruşturma kapsamında şüpheliler sevk edildikleri nöbetçi hâkimlikçe ‘yurt dışına çıkış yasağı’ ve ‘imza atmak’ şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması şartıyla serbest bırakıldılar.
Hayâsızca hareketler suçu, failin teşhircilik yapması veya alenen cinsel ilişkide bulunmasıdır. Genel ahlaka karşı suçlar arasında yer alan bu suçun cezalandırılmasının koruduğu hukuki değer toplumsal ahlak ve hayâ duygusudur. Hayâsızca hareketler suçu, Türk Ceza Kanunu m.225 hükmünde düzenlenmektedir.
Bu altı genç kız yaptıkları müzikle değil ne yazık ki hayâsızca hareketler ve teşhircilikle popüler oldular.
Nasıl olsa millet çabuk unutur düşüncesiyle bir süre konserlerine ara verdiler ama emin olun çok geçmeden benzer hareketleri aynen hatta daha fazlasıyla yaparak sahne almaya devam ederler ve ne yazık ki kendilerini alkışlayacak, hayasızca davranışları izlemekten keyif olan bir çağdaş ve toksik kitle her zaman hazırda bekler.
Değerli Gazeteci Fulya Öztürk Manifest grubunun soruşturmaya konu konseri ile ilgili olarak sosyal medya hesabından yaptığı; “Çocuklara örnek olacak iyi insanlara ihtiyacımız var. Hayran kitlesi çocuklardan oluşan Manifest grubu da görünen o ki batı özentisi içinde genç kızlardan oluşan bir grup.
Boş.
Kim bunlar?
Sanat nerede?
O konserdeki halleri tavırları korkunç” paylaşımıyla çok haklı ve isabetli bir eleştiride bulununca kendisine yönelik ağır hakaretler yapılması sorunun sadece teşhircilerden değil röntgencilerden de kaynaklandığını gösteriyor.
Fulya Öztürk haksız mı? Birer zombiden farksız iğrenç kılıklı yarı çıplak kızların yaptıklarının neresi sanat?
Toplumun huzuru açısından kötü olan şey şu; Teşhirciler de röntgenciler de bunu çağdaşlık ve laik yaşam tarzının bir sonucu olarak kabul ediyorlar.
Kim onları eleştirirse doğal olarak gericilikle suçluyorlar.
Ve mesele çağdaşlığa gelip dayandığında ise kendilerini gözü kapalı savunacak bir zihniyet hazırda bekliyor.
****
Manifest’in teşhirciliği/hayasızca hareketleri ile ilgili konu yargıda iken bu kez de Ortadoğu Teknik Üniversitesindeki etkinlikte LGBT bayrağı açarak şarkı söyleyen Mabel Matiz’in müstehcen sözlerden oluşan Perperişan şarkısı gündeme düştü.
Gerçek adıyla Fatih Karaca sahne adı; Kumral Ada Mavi Tuna romanında yer alan Tuna karakterinin takma adı Mabel ve "çok sarhoş, düşkün kimse" anlamlarına gelen Rumca matiz kelimesinin birleşiminden oluşan Mabel Matiz’in annesinin bile çok müstehcen bulduğunu söylediği “perperişan” şarkısına sözleri nedeniyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın talebi üzerine erişim engeli getirildi.
Bakanlık şarkının içeriğinin aile kurumuna zarar verebileceği, çocukların ve gençlerin zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebileceği, kamu düzenini bozabileceği ve toplumda infiale yol açabileceği gerekçesiyle bu talepte bulunulduğunu belirtirken müstehcen şarkı sözleri nedeniyle vatandaşlar tarafından CİMER’e çok sayıda başvuru yapıldığı açıklandı.
Ayrıca İçişleri Bakanlığı tarafından da TCK’nun 226 ıncı maddesi kapsamında İstanbul C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuldu.
Peki, sözde şarkıya erişim engeli getirilmesi sizce kimi rahatsız etmiştir?
Tebrikler!… bildiniz!…. CHP’yi.
CHP Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka Parti Genel Merkezi'nde konuya ilişkin olarak düzenlediği basın toplantısında; Mabel Matiz’in "Perperişan" şarkısına erişim engeli getirilmesine tepki göstererek şunları söyledi:
"Ne yazık ki Türkiye bir yasaklar rejimine dönüşmüştür. Kadınların, sanatçıların, siyasetçilerin, düşünce insanlarının boğazına çöken bir baskı düzeniyle karşı karşıyayız.
Bu baskılar, bu yasaklar, nefes almamızı istemeyen, eleştiriden korkan, sanattan ürken bir zihniyetin ürünüdür. Bir anda Diyanet, hutbeler yoluyla laikliği ve kadınların yasal kazanımlarını hedef almaktadır.
Diğer yandan kendine ‘bilim insanı’ diyen bazı gerici figürler, bazı gerici insanlar yaşam tercihlerine müdahale etmektedir. Bunlar iktidarın tüm toplumu aynı kalıba sokma sevdasıyla birleştiğinde ortaya çıkan şey çok net: Otoriter toplum mühendisliği projesi. Şu anda ülkemiz otoriter toplum mühendisliği projesiyle karşı karşıyadır.
Dün Manifest’i milli güvenlik sorunu olarak gören anlayış, bugün de Mabel Matiz'in bir şarkısına yasak getirdi. Manifest ne yapmış da milli güvenlik sorunu olmuş?
Eline top mu almış, tüfek mi almış, darbe girişiminde mi bulmuş, darbe mi planlamış, bir suç örgütünün mensubu muymuş ya da bir suç çetesi mi kurmuş?”
Hayâsızca hareketler, müstehcen sözler ve teşhircilik ne zamandan beri sanatçılık oldu?
Memlekette binlerce sanatçı var. Üstelik bunların çoğu da muhalif.
Devlet hangisinin boğazına çöktü? Hangisinin kılığına kıyafetine karıştı? Hangisinin içki içmesine müdahale etti?
Sanatçı geçinen bir sürü müptezel sahneye içki şişesiyle çıkıyor, devlet engel mi oluyor?
Ahlaksızlığın ve ahlaksızların bu kadar pervasız savunulması gerçekten ibretliktir ve utanç vericidir.
Hanımefendinin yasaklanmasına karşı olduğunu söylediği aşağıdaki şarkı sözlerine baktığınızda ne kadar ahlaksız olduğunu siz de göreceksiniz.
“Canıma yetti belalı bekârlık
Yanmalı hangisine?
Ne yapıp etmeli, oğlanı sormalı
Bir koşu annesine
O bana gelmeli, tadıma varmalı
O cici toy bebe onun nesine?
Diyo' şeytan 'Üstüne atla da'
'Sal kuşu hanesine'
Yanıma yatmalı, beni de katmalı
Çiğnediği sakızın nanesine
Diyo' şeytan 'Üstüne atla da'
'Sal kuşu hanesine'
Canım ister soysunlar beni
Onla bi' yastığa koysunlar
Perperişan bulsunlar beni
İster çarmıha gersinler
Hani ikimiz bi' gömlekte
Kalmaz bu muallakta
Kara sevdam, dönmek yok
İsterse topa koysunlar”
Adam edepsizliği kelime kelime ifade etmiş. Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin devlet bu ahlaksızlığa kayıtsız mı kalacaktı?
Siz çocuğunuzun, eşinizin bu sözleri şarkı olarak dinlemesini ister misiniz?
İnsanların boğazına çökerek, İstanbul C. Başsavcısı Akın Gürlek’in ifadesiyle yüzyılın en büyük yolsuzluğunu yapan partili arkadaşlarına, yolsuzluk yaptıklarını itiraf eden müteahhitlerin tahsis ettiği makam araçlarını kullanan partililere, İzmir’i b.k kokusuna ve susuzluğa mahkûm eden, çöpleri toplamaktan aciz belediye başkanlarına hiçbir söyleyemeyenler hükümeti eleştirerek hayâsızca hareketler ve teşhircilik yapan, ahlaksız sözlerle şarkı söyleyen sanatçı müsveddelerine destek veriyorlar.
Hanımefendi otoriter toplum mühendisliği projesi görmek istiyorsa Cumhurbaşkanı olmak uğruna İBB’nin nasıl talan edildiğini gösteren yüzyılın yolsuzluğu dosyasına, baklava kutularında rüşvet alan yol arkadaşlarına baksın.
Etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olan ve suç örgütü lideri olarak yargılanacak Aziz İhsan Aktaş Gazeteci Nuray Başaran’a verdiği röportajda; "Belediyeleri aşamadığımız ve ödemelerimizi alamadığımız durumlarda CHP Genel Merkezi'nde ilgili genel başkan yardımcılarına yönlendiriliyorduk ve genel başkan yardımcılarıyla görüşmek zorunda kalıyorduk. Genel başkan yardımcıları tamamen bu konuları yönetiyordu. Onların onayı ve izni olmadan çözülmüyordu.
Daha önce basına yansıdı, 1 milyon dolar gibi bir ödeme yapmıştık. İşin aslı bizden aldıkları 1 milyon dolar aslında bizim 500 milyon alacağımızın karşılığı. "Ekrem İmamoğlu döneminde belediye iştiraklerinde yapmış olduğumuz işlerdeki zorlama kapsamında alınan paralarla ilgili bilgi ve belgeleri de savcılığa sunduk. Rakamsal hacim olarak çok fazla, rakam söylemek istemiyorum ama bizleri ne kadar zor duruma düşürdüklerini göreceksiniz. Kaçmadan buradayım. Dosya üzerinde gizlilik kalkınca çok daha net konuşacağım” Diyerek otoriter toplum mühendisliği projesinin en acımasız örneklerini veriyor.
Ama ne yönetimden ve ne de ilgili genel başkan yardımcılarından açıklama yok.
Büyüklerimiz sükût ikrardan gelir derler.
Kimse aklımızla dalga geçmeye kalkmasın. Her şey gözümüzün önünde oluyor.
Hırsızlığa soyguna, rüşvete, yalana talana ses çıkartamayanlar teşhirci ve küfürbaz sanatçı müsveddelerini savunuyorlar.
Toplumsal düzen her zaman topla/silahla bozulmaz.
Toplumsal düzeni silahla bozmaya güçleri yetmeyenler ahlakı bozmak için çaba gösterirler.
Ve bunu da çok kolay satın alınacak ucuz ahlaksızlar yardımıyla yaparlar.
****
Ateş, su ve ahlâk bir yolda buluşmuşlar. Tanıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar. Başlamışlar kendilerini tanıtmaya.
Ateş başlamış söze: Bendeniz ateş: Ben demiş aşığımdır kimi zaman karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim. Kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse. Çok iyiyimdir. Benden çok kere istifade edilebilir der ve ekler ateş. Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa kimi zaman yangın olurum ansızın yakalarım en boş anlarda der. Onun için benimle aranızı iyi tutun der.
Su başlar söze: Bendeniz der su: Hayat kaynağıyımdır. Yokluğum çok kötüdür. Ben olmazsam yaşayamaz canlılar. Her hayatta ben varım der. Benim olduğum yerde hayat. Sonra başlar ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye. Fakat der ben bir kızarsam sel olurum bazen, bazen bir fırtınayla gelirim ne varsa yutarım. Onun için benle aranızı iyi tutun der.
Sıra gelir ahlaka: Bendeniz ahlak: Hayat düzeninde benim yerim başkadır der. Benim hiç bir kötülüğüm yoktur. Kimseyi de tehdit etmem der.
Sonra ateş girer söze: Ben bu arkadaşlığı çok sevdim der. Hani olurda bir gün birbirimizi kaybedersek nasıl buluşacağız der.
Su “beni kaybederseniz eğer bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın yaklaşın ben orada olurum” der.
Ateş “beni kaybederseniz eğer bir duman görürseniz, bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin ben orada olurum” der.
Sıra ahlaka gelince söylediği söz çok manidardır. “Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin der. Eğer beni bir defa kaybederseniz bir daha bulmanız mümkün olmayabilir.”