SATIŞ, PAY TEMLİKİ, TAKSİM, İNTİKAL GİBİ İŞLEMLERİN ORTAK ANLAMI VE TARIM ARAZİLERİNDEKİ SORUNLAR

Tapuda yapılan birçok işlem, esasında bir devir işlemidir. Satış, bağış, trampa, miras intikali, pay temliki, taksim, ölünceye kadar bakma gibi işlemler farklı adlarla gerçekleşse de özünde mülkiyetin bir kişiden bir başkasına geçmesini, yani el değiştirmesini ifade eder. Farklı hukuki nitelikler taşısalar da bu işlemlerin ortak sonucu, taşınmazın malikinin değişmesidir. Bu yönüyle hepsi birer devir işlemidir.

Ancak bu temel kavram ne yazık ki birçok kamu çalışanı tarafından yeterince bilinmemekte, bu bilinç eksikliği vatandaşlara ciddi mağduriyetler yaşatmaktadır. Özellikle tarım arazilerinde yapılan işlemler, Tarım İl Müdürlükleri ile Tapu Müdürlükleri arasında uyumsuz ve bilgisiz uygulamalar nedeniyle çıkmaza girmektedir.

Örneğin, bir taşınmazda paylı mülkiyet varsa, hissedarlardan biri kendi hissesini üçüncü kişiye satış yoluyla devredebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 732. maddesi uyarınca diğer paydaşlara şufa (ön alım) hakkı doğar, ancak bu hak işlemi geçersiz kılmaz. Elbirliği mülkiyetinde ise hissedarların payları belirli olmadığından tek başına işlem yapmaları mümkün değildir. Ancak aralarında yaptıkları pay temliki işlemi, bir devirdir. Üçüncü kişilere satış içinse tüm iştirakçilerin birlikte hareket etmesi gerekir.

Taksim işlemi de taşınmazın bölünmesi suretiyle hissedarlar arasında paylaşılmasıdır ve bu da bir devir sonucudur. Ancak 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uyarınca tarım arazilerinde yapılacak taksim ve ifraz işlemleri belirli asgari büyüklüklerin altına düşemez. Örneğin, Çankırı Merkez ilçesinde kuru tarım arazileri için yeter gelirli tarımsal işletme büyüklüğü yaklaşık 190 dekardır. Bu ölçünün altındaki taksim ve ifraz işlemleri reddedilir. Ancak satış, bağış, miras intikali gibi fiziki bölünme getirmeyen işlemler bu kısıtlamaya tabi değildir. Buna rağmen birçok Tarım Müdürlüğü, konuyu yanlış yorumlayarak vatandaşı işlemlerden mahrum bırakmaktadır.

İntikal işlemi de bir devirdir. Bir kişi öldüğünde, mirası yasal mirasçılarına geçer. Bu otomatik bir haktır. Ancak ne yazık ki ülkemizde bu işlem de zulme dönüşmüş durumdadır. Veraset intikal beyannamesi verilmekte, ardından Vergi Dairesi yazı hazırlamakta, sonra tapuya bu yazı götürülmektedir. Oysa bu işlem elektronik ortamda birkaç tuşla yapılabilecekken, vatandaş aylarca hatta yıllarca beklemekte, vergi dairesi ile tapu arasında mekik dokumaktadır. Uzaya uydu gönderen bir ülkenin vatandaşının, vefat eden annesinin adına olan tarlayı devralabilmek için yıl aşan süreçlere mahkûm edilmesi neyle açıklanabilir?

Üstelik beyannameyi zamanında vermeyen kişi başkası olsa bile, tapuda işlem yaptırmaya gelen mirasçılara ceza çıkarılmaktadır. Hani suç şahsiydi? Neden başkasının vermediği beyandan ötürü masum bir mirasçıya ceza kesilmektedir? Bu uygulama hukukla bağdaşmadığı gibi, vatandaşın devlete olan güvenini de zedelemektedir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri de bir mülkiyet devridir. Tapuda resmi senetle düzenlenir, taşınmaz bakım karşılığında devredilir. Bedeli para değil, insani hizmettir. Yine sonuçta mülkiyet el değiştirir.

Tüm bu işlemlerin özü devirdir. Vatandaş, ister miras yoluyla, ister satışla, ister taksimle, isterse bakım sözleşmesiyle olsun; mülkiyetini devretmek ya da devralmak istediğinde, bu hakkı yasal bir haktır ve kolayca yapılabilmelidir.

Ancak sorun sadece mevzuat değil, aynı zamanda idari yapının bozukluğudur. Bugün birçok Tapu Müdürlüğü ve Tarım Müdürlüğü, kendi alanıyla ilgisi olmayan kişilere teslim edilmiştir. Tapu Kadastro Yüksekokulu mezunu bir kişi işsizken, bu okul dışındaki hemen her fakülteden mezun olanlar Tapu Müdürü yapılabilmektedir. Aynı şekilde Ziraat Fakültesi mezunu dururken veterinerin, hatta alakasız branşlardan mezun olanların Tarım Müdürü yapılması da yaygındır. Bu nasıl bir anlayıştır? Tapu Müdürlüğü önemsiz bir kurum mudur? Tarım Müdürlüğü herkesin yönetebileceği basit bir yer midir? Eğer öyleyse neden uygulamada vatandaş bu kadar sürünmektedir?

Gerçek olan şudur: Vatandaş tarlasına tapu alacakken sürünüyor, annesi, babası,dededi,ebesi vesselam kendine miras bırakan öldüğünde intikal işlemi için sürünüyor, mirasını çocuklarına bırakmak isterken bile sürünüyor. Bu çarpıklık, sistemi bilmeyenlerin sistemin başına getirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bugün sağlıkta başhekim sadece doktordur. Askeriyede ordu komutanı dışarıdan atanmaz. Adliyede öğretmen hâkimlik yapamaz. Çünkü uzmanlık gereklidir. Aynı durum Tapu ve Tarım Müdürlükleri için de geçerli olmalıdır. Aksi hâlde devletin eli vatandaşa ulaşamaz.

Bu yazıda çalışan memurlar hedef alınmamaktadır. Onlar görevlerini yapmakla yükümlü, ekmek parası peşindeki insanlardır. Ancak onları yönetenlerin doğru kişiler olmaması, en alt birimin de sağlıklı çalışmasını engellemektedir.

Devlet, vatandaşına eziyet eden değil, hizmet eden bir yapıya kavuşmalıdır. Bunun yolu da, bilgiyle, liyakatle ve adaletle donatılmış kadrolardan geçmektedir.

Bu yazı, bir şikâyet değil; bir çözüm çağrısıdır. Tarihe not düşsün diye yazılmıştır.