Birkaç yıldır bulduğu her bahane ile İran’a sistematik saldırılar yapan ancak kuru tehditten başka tepki görmeyen İsrail, içeriden satın aldığı vatan hainlerinin büyük desteğiyle bugüne kadarki en kapsamlı saldırılarını gerçekleştirirken önemli üst düzey askerileri ve nükleer bilim adamlarını öldürerek İran’a telafisi mümkün olmayan ağır bir darbe vurdu.

Nükleer görüşmeler bahanesiyle oyalanan ve gafil avlanan İran ancak saldırıların ikinci gününde kendine gelebildi.

İsrail, eliyle koymuş gibi kritik yerleri bir bir vururken İran’ın bir tek uçağının dahi havalanamaması yerli ve milli savunma sanayiinin bir ülkenin güvenliği için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.

Vikipedi’de yer alan bilgilere göre; İran’ın Hava Kuvvetleri envanterinde Rus yapımı 23 Su-24, Çin yapımı 17 J-7, ABD yapımı 24 F-5, ABD yapımı 47 F-4, ABD yapımı 26 Grumman F-14 ve Fransa yapımı 9 Mirage F-1 uçağı bulunmasına rağmen, İsrail’in 200 uçakla yaptığı hava saldırıları karşısında bu uçaklardan bir tanesinin bile havalanamaması İran hava sahasının kevgire dönmesine neden oldu.

KAAN’nın, Kızılelma’nın, Bayraktar ve Akıncı İHA’ların/TİHA’ların, TCG Anadolu’nun ve diğer savunma enstrümanlarının ülkemizin güvenliği ve geleceği için ne kadar büyük bir önem taşıdığını bu vesileyle bir kez daha gördük.

Hatırlarsanız hükümet Savunma sanayiine aktarılmak üzere kredi kartları limitleri yüz bin liranın üzerinde olanlardan bir defaya mahsus 700 TL alınmasını düşündüğünde baba tarafından İran’lı olan sanatçı kılıklı bir soytarı kart limitini 99 bin liraya düşürmüş, Bodrum’da bir lahmacuna 2500 TL. kapıdaki valeye bin lira, restorandaki garsona 500 TL. bahşiş veren ezik/beslemeler “savaşmak için para vermeyiz” diyerek tepki göstermişlerdi.

Günün birinde İsrail ile karşı karşıya gelirsek (ki bu kaçınılmaz) tıpkı İran’lı hainler gibi İsrail’e hizmet edecek olan içimizdeki besleme/hainleri, İsrail’in aylardır kadın çocuk yaşlı hasta demeden alçakça katlettiği masumlara zerre kadar merhamet etmezken, İran’ın attığı füzelerden ölen İsrailliler için yas tutan deterjan güzellerini(!), sanatçı(!) müsveddelerini ve dahi insan kılıklı kanalizasyon artıklarını çok iyi tanımak ve asla unutmamak gerekir.

****

Günlerdir dile getirilen saldırı tehditlerine rağmen hiçbir önlem alınmaması ve istihbarat örgütünün derin uykuda olması nedeniyle elini kolunu sallaya sallaya ülke içinde organize olan İsrail 8 aylık bir hazırlığın ardından en önemli askeri isimler ile nükleer bilim adamlarından 23’ünü ortadan kaldırarak İran’a, üzerinden yıllar sürse de izi silinmeyecek ve telafisi mümkün olmayacak ağır bir darbe indirdi.

Dikkat edin bu ağır darbe silahla değil İran’ın içinden satın aldığı hainlerin desteği ile vuruldu.

Mossad aylar süren çalışmalarla başkent Tahran yakınlarındaki füze rampalarını imha edecek kamikaze İHA üssü kurdu.

Sonra bu üsse patlayıcı yüklü kamikaze İHA’lar yerleştirdi ama sokaklarda başörtüsüz kadın avlama peşindeki Devrim Muhafızlarının ruhu bile duymadı.

Eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad yıllar önce verdiği bir röportajda görevi sürecinde İsrail'in istihbarat birimi MOSSAD'ı yok etmek için bir birim kurduklarını ancak kurdukları bu yapının başına geçirdikleri ismin daha sonra İsrail ajanı çıktığını itiraf etmişti.

Yine eski İran İstihbarat Bakanı Ali Yunusi 2022 yılında verdiği bir mülakatta; “Mossad, İran’da devletin farklı birimlerine son 10 yılda öyle bir sızdı ki artık tüm devlet yetkililerinin canlarından endişe etmesi gerekiyor. Artık iş öyle bir noktaya vardı ki devlet yetkililerini açık açık tehdit eder hale geldiler. İstihbarat Bakanlığı’nda çalışmış biri olarak bu durum içimi acıtıyor.” diyerek MOSSAD’ın kullanışlı hainler marifetiyle paralel bir devlet kurduğunu ve İran devletinin bu paralel yapı karşısında acze düştüğünü gösteriyor.

Türkiye ve Azerbaycan’a laf sokuşturmaya çalışan sivil/askeri yetkilileri, devrim muhafızları ve de kendilerini dev aynasında gören palavracı medyası enerjilerini içlerindeki İsrail ajanları ile mücadeleye ayırsalardı bugün yaşadıkları hazin tabloyu yaşamazlardı.

Suriye’de Sünni kanı dökmek için gösterdikleri kararlılığı içlerindeki hainleri temizlemek için gösterselerdi bugün düştükleri aciz duruma düşmezlerdi.

Şimdi İslam ülkelerinden kendilerine destek olmaların isteyen İran dün destek istediği o ülkelere mezhepçilik ihraç ediyor, vekil güçler aracılığı ile de iktidara ortak olmaya çalışıyordu.

Mezhepçilik uğruna Esed gibi yüzyılın katilini koruyor, Suriye’deki Sünnilerin kimyasal silahlarla katledilmelerini zafer olarak kutluyordu.

Yıllardır PKK’ya destek vererek Türkiye düşmanlığı da yapan İran kendi içine hakim olamadığı için gafil avlandı.

Mollaları, devrim muhafızlarının önde gelen isimleri ve kerametleri kendilerinden menkul gazetecileri Türkiye ve Azerbaycan düşmanlığı yapmaktan içlerindeki ihanet şebekelerini görmediler.

İran gecikmiş füze saldırıları ile İsrail’e zarar verse de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Çünkü, görüntüde İsrail olsa da İran aslında ABD ve Batı ile savaşıyor ve düşmanlarının teknolojik üstünlüğü elini kolunu bağlıyor.

Bu nedenle bu savaşı daha fazla sürdürmesi zor. Özellikle hava sahasını koruyamaması İsrail’e hava saldırılarında büyük kolaylık ve üstünlük sağlıyor.

Güvendiği dostları(!) Çin ve Rusya kuru birer sağduyu mesajından öteye gitmediler ve İran’a silah desteği vermediler.

"Yakında dünyayı gördükleriyle şok edecek bir füze fırlatacağız." diyerek caydırıcı olamazlar.

Hava sahası kevgire dönmüş bir ülke daha ne kadar direnebilecektir?

Sonuçta bir terör devleti olan İsrail ABD’nin ihale ettiği görevi yerine getirerek bedelini de peşin olarak almıştır.

Ortadoğu’da da artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Suriye’nin askeri gücünü yok eden İsrail’in bundan sonraki hedefi Türkiye’dir ve birileri ne kadar hafife alırsalar alsınlar bu çatışmanın yaşanması kaçınılmazdır.

Vaadedilmiş toprakların bir kısmının Türkiye sınırları içinde olması (Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Adıyaman) er ya da geç İsrail ile Türkiye’yi karşı karşıya getirecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aylar önce dile getirdiği bu ihtimale burun kıvıranlar bugün yaşananlardan bir sonuç çıkartamıyorsalar en hafif tabirle gaflet içindedirler.

Sınırımıza yakın Tebriz’in yoğun bir şekilde bombalanması dolaylı da olsa bize verilen bir mesajdır.

Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli de İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına sert tepki göstererek 'Nihai hedef Türkiye'dir' dedi.

Merhum Necmettin Erbakan yıllar önce yaptığı bir konuşmada bugünü dünden görerek şunları söylemişti;

"İran ile tek cephe olarak çarpışabilir. Onun için de Suriye'yi alması lazım. Suriye'yi alacak. Bütün hududumuz İsrail ile olacak. Yahudi ile hudut olacaksın. O Yahudi de İran'la savaşacak. Ve sana diyecek ki sende benle beraber ol. Bunlara kalsa bunlar İsrail ile beraber olup İran ile savaşmaya da kalkarlar. Böylece İslam alemi darmadağın ederler, insanlığı mahvederler. Öyle olmasa dahi arkadan hedef Türkiye'dir. Türkiye'ye hücum edecekler. Türkiye'ye Sevr'i uygulayacaklar. Güneydoğu'yu alacaklar İsrail'e katacaklar. Ermenileri getirecekler, Pontus'u getirecekler. Ne yapacakları belli. Zaten onlar hazırlıklarını şimdiden yapıyorlar adım adım. Bütün bunların hepsi, arkadan gelecek olayların hepsi bizim Milli menfaatlerimize aykırı. 1400 yıllık Osmanlı-Selçuklu dönemimizin tarihine aykırı. Bulunduğumuz cepheye aykırı. Biz hep mazlumlardan yana olduk. Bebek katillerini şimdiye kadar desteklemedik. Onlara maşalık yapmadık. Al şunu öldür demedi bu Millet tarihi boyunca..."(Milli Gazete 14 Haziran/2025)

İran’ın düştüğü gaflete düşmeyeceğimiz, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın her senaryoya karşı önlemlerin alındığı sözlerinden anlıyoruz.

Devletin nefesinin Mossad’ın beslemelerinin ensesinde olduğunu biliyoruz

Devlet aklının, villa aklıyla kıyaslanamayacak kadar güçlü, tutarlı ve kararlı olduğunu ve bu günleri aylar öncesinden gördüklerine inanıyoruz.

Geçtiğimiz Ekim ayında Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı tarihi çağrı ve Sayın Cumhurbaşkanının bu çağrıya verdiği destek ve kararlı duruşunun ne kadar değerli olduğu İsrail’in İran saldırısının ardından çok daha iyi anlaşılıyor.

Bu bağlamda terör örgütünün kendisini feshetme kararı almasının ve onu bu kararı almaya zorlamanın ne kadar doğru bir stratejik hamle olduğu görüldü.

Bu stratejik hamlenin ne anlama geldiğini anlamaktan aciz beslemeler terör örgütünden silah bırakmamasını isteyecek kadar ağır bir ihanet sergilediler.

Böylesine kaotik bir süreçte Türkiye’nin enerjisini ve kaynaklarını terörle mücadele yerine dışarıdan gelebilecek tehditlerin önlenmesine harcaması, ülke güvenliği için hayati önemdedir.

Türk Ordusunun zayıfladığını söyleyerek İsrail’e mesaj gönderen akademisyen kılıklı soytarı ve onun gibi postal yalayıcı ezikler hiç umutlanmasınlar.

Orduya sınır ötesi harekât yetkisi veren tezkereye hayır diyenler farkında olmasalar da İçindeki Fetöcü hainlerden arınan Türk Ordusu güç, kabiliyet ve donanımı ile verilecek her görevi layıkıyla yapacak kararlılıktadır.