Kayyımlık müessesesinin tarihi Roma İmparatorluğuna kadar uzanmaktadır.
Roma döneminde yaş bakımından reşit ama akli dengesi bulunmayan kişilerin mallarının korunması amacıyla ‘’Curator’’ isimli Kayyımlar atanırdı.
İslami hukuka geçilmesiyle birlikte Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Kayyımlar özellikle kendisinden haber alınamayan, yaşlı, hasta, akli ehliyeti olmayan kişilerin mallarını, mülkiyetlerini yönetmek, aile ve çocukların hukukunu korumak üzere görevlendirildiler.
Kayyım kelimesinin kökeni; Arapça ‘kama’ ve ‘kıyam’ kelimelerinden türemiştir.
Hukuki olarak ehliyeti olmayanların haklarını korumak üzere yetki verilmesi, işletilmesi, yönetilmesi ve idaresinin sağlanması amacıyla görevlendirilen kimseye Kayyım denir.
KAYYIM kelimesi genel olarak KAYYUM kelimesi ile karıştırılmaktadır. Kayyum; Allah’ın sıfatlarından birisi olmakla birlikte, ‘’Her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden’’ anlamındadır.
Osmanlı döneminde Kayyım olarak atanan kişiler, görevini güven ve dürüstlük ilkeleri çerçevesinde yapabilecek düzeyde, dinine bağlı, sadık kişilerden seçildi. Osmanlı şer’iyye sicillerini incelediğimizde kayyımların vasıflarını belirtirken; ‘’ Emanet ile Ma’rufe ve Diyanet ile Mevsufe, Sadakatine Mevsufe’’ gibi ifadeler kullanılmıştır.
Kayyım uygulamasına bir örnek;
‘’Hicri 1153 senesinde Diyarbekir vilayeti Hoca Ahmed mahallesinde oturan ve kendisinden haber alınamayan (gayb-ı munkatı’a) İshak b. Ahmed isimli kişinin mallarına kayyım olarak atanan kardeşi Halil Çelebi mahkemeye başvurur. Takrir-i kelam edip kardeşinin mülkünde bulunan dükkanların harabe olduğunu, bunların kirasının tamir masraflarını geçtiği için dükkanların satılmasını talep eder. Mahkeme mahalle ahalisinden Mehmed b. Hasan, Ahmed b. Süleyman ve Mahmud b. Bilal isimli kişilerin görüşünü alarak satışın uygun olduğu kanaatine varmış, mülkiyete kayyım olarak atanan Halil Çelebi’ye satış için izin belgesi vermiştir. ‘’
Kayyım müessesesi günümüz Türk Medeni Kanun’un 403. Maddesinde ‘’ Belirli bir işin görülmesi ya da mal varlığının veya bir malın yönetilmesi için medeni kanunumuzda ve diğer kanunlarda öngörülen durumlarda, vesayet makamınca (sulh hukuk mahkemesince) ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen atanan kişi’’ olarak ifade edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kayyum uygulaması 1930 yılında yayımlanan bir kararnamede 42 Belediyeye Kayyım atanması ile başladı, 1948 yılına kadar toplamda 109 Belediye’ye Kayyım atandı. Kayyımların 90 tanesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, 19 tanesi yurdun diğer bölgelerindeydi. 1948 yılında bütün Kayyım atamaları toptan kaldırılmıştı.
1948 yılından sonra ilk defa Kayyım uygulamasının görüldüğü 2016-2025 yılları arasında toplam 164 Belediyeye Kayyım atanması yapıldı.
Ülkemizde 2016 yılında çıkartılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile merkezi yönetim tarafından lüzum görüldüğü takdirde terörle bağlantısı olan Belediye Başkanlarının görevden alınarak yerine Vali veya Kaymakam’ların Kayyım olarak atanması uygulanmasına geçildi. İçişleri Bakanlığı tarafından 3 Mart 2019 tarihinde yayımlanan rapora göre bu dönemde 94 Belediye Başkanı görevden alınarak yerine Kayyım atandı. 2019 yılından günümüze kadar da 70 Belediyeye Kayyım ataması yapıldı.
Günümüzde merkezi otorite tarafından Kayyım uygulama alanı daha da genişletildi. Ülke genelinde çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren yüzlerce şirketin yönetimine Kayyım atandı.
İktidarın Kayyım karnesi muhalefet cephesinden Demokrasiye yönelik darbe olarak değerlendirilmekte, iktidar da kendisini bütün sürecin Hukuk normları çerçevesinde yapıldığı yönünde savunmaktadır.
Takdir yüce Türk Milletinindir.