“Kendin üret, kendi ürettiğini tüket.!”

Coğrafi keşifler neticesinde yeni kıtalar ve denizaşırı toprakların bulunması, bu bölgelerdeki yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirerek, sömürgecilik anlayışını ekonomi politikası haline getiren Avrupa devletlerinin zenginleşmesini sağladı.

1400’lü yıllarda başlayıp, 1800’lü yıllara kadar devam eden coğrafi keşifler Avrupa devletlerinin kültürleri, dinleri, bilim ve ticari faaliyetleri ile geniş bir coğrafyaya yayılmalarına sağlarken, Osmanlı Devleti’nin de ekonomik alan başta olmak üzere giderek zayıflaması ile neticelendi.

II. Meşrutiyet döneminde Anadolu’ya Avusturya’dan ithal mal getirilmesi protesto edilmiştir. Balkan savaşları devam ederken Müslümanların gayrimüslimlerden alışveriş yapmamaları ile başlayan süreç 1913 yılında İstihlak-ı Milli Cemiyeti’nin kurulmasını sağlamıştır. Cemiyetin amacı ülke genelinde yerli mal üretiminin, yerli mal satışının sağlanması ve bu sayede milli servetin arttırılmasıydı. Bu girişimlere rağmen üretim ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmış ve ithalat artmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ekonomik zorluklar içerisinde küllerinden doğduğunda ilk iş olarak İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. Mahmut Esat beyin gayretleri ile işçi, çiftçi, tüccar ve sanayiciler olmak üzere 1135 kişinin katıldığı kongrede; Yerli üretim, milli para, milli iktisat ve milli tasarruf teşvik edilmiştir. Kongrede konuşma yapan Atatürk; Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa, kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz.” sözleriyle milli ekonomiye önem verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Türkiye İktisat Kongresinin akabinde 1925 yılında kamu kurum ve kuruluşları da dahil yerli kumaştan elbise giyilmesine dair kanun çıkartılmış, 1929 yılında Zirai Kredi Kooperatifleri ile çiftçiye destek verilmeye başlanmış ve nihayetinde 18 Aralık 1929 yılında Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyetin kurulması ile yerli üretim artmış, ithalat azalmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ihracatın, ithalattan fazla olduğu dönem 1930-1946 yılları arasıdır. Bunun haricinde Cumhuriyet dönemi boyunca, günümüz de dahil bütün zamanlarda yerli üretim ülke içi tüketimi karşılamamıştır. İthal ürünlere ağırlık verilmiş, bunun sonucunda da dış ticaret açığı verilmiştir.

Ülkemizin kurulduğu 1923 yılında 50.790 milyon dolar olan ihracat, 86.872 milyon dolar olan ithalat karşısında 36.082 milyon dolar açık vermekteydi. Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyetinin kurulduğu 1929 yılında 74. 827 milyon dolar olan ihracat, 123.558 milyon dolar olan ithalat karşısında 48.731 milyon dolar açık veriyordu.

Yerli üretim ve tasarruf uygulamaları bir yıl içerisinde meyvelerini verdi. 1930 yılında 71. 380 milyon dolar olan ihracat, 69. 540 milyon dolar seviyesindeki ithalat karşısında 1.840 milyon dolar fazla vermişti. Bu Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkti. Bunu takip eden on altı yıl boyunca her sene ihracat fazla vermeye devam etti. 1946 yılında 214. 580 milyon dolar olan ihracat, 118. 889 milyon dolar olan ithalat karşısında 95.691 milyon dolar fazla vermişti.

1947 yılından günümüze kadar dış ticaret açığı vermeye devam ettik. 2023 yılında ülkemizde 255.440.780 milyar dolar olan ihracata karşın, 361.764.556 milyar dolar ithalat yapılarak 106.323.777 milyar dolar dış ticaret açığı verilmiştir.

İhraç ettiğimiz başlıca ürünler otomotiv, hazır giyim, tekstil, beyaz eşya, tarım ve gıda ürünleri olarak ifade edilebilir. İthal ettiğimiz ana kalemler ise doğalgaz, petrol ve elektronik aletlerdir. İthalatımızı arttıran başlıca kalemlerin enerji ve teknoloji olduğu açıktır. Bizim de ülke olarak bunu dengeleyecek yerli üretime odaklanmamız gerekmektedir.

İsrail gibi küçük bir ülkenin başbakanı kameralar önünde elinde tuttuğu cep telefonunu kendilerinin ürettiği ve bütün dünyaya sattığı ile övünmektedir. Haklılık payı da vardır. Çünkü elektronik, yazılım, telekomünikasyon, ileri teknoloji endüstrileri, biyomedikal ürünler gibi çok sayıda alanda dünyanın en önemli üretimini yapmakta, dünyaya katma değeri yüksek ürünler satmaktadırlar.

Bizim de ileri teknoloji, doğal enerji kaynakları, sağlık teknolojileri, sanayi, tarım, turizm gibi alanlarda yerli üretimi desteklemeli, özellikle İsrail gibi ülkelerden gerçekleştirilen ithalatı durdurmalı, ihracatta, yerli üretimde dünya ile rekabet etmenin ötesinde lider konuma yükselmeliyiz.

12-18 Aralık tarihlerinde kutlanan Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftasının önemini farklı bir pencereden değerlendirdik. Bu vesile ile Türk Milletini yerli üretimi ve yerli mallarını tüketimi desteklemeye davet ediyorum.