‘’Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış.’’

İslam devletleri arasında birlik ve beraberliği pekiştirmek isteyen 34. Abbasi Halifesi En Nasır Lidinillah, miladi 1182 yılında Fütüvvet müessesesine dahil oldu. Halifenin bizzat Fütüvvet’e dahil olmasıyla birlikte dağınık halde bulunan Fütüvvet teşkilatları merkezi bir otorite altında birleştirilmiş oldu. Bu hadisenin akabinde diğer İslam Devletlerine çağrıda bulunan Halife onların da Fütüvvete dahil olmalarını istedi. Halifenin çağrısına kayıtsız kalmayan İslam devletleri birer birer Fütüvvete dahil olmaya başladılar. Bu dönemde Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubat’da kendi istekleri ile Fütüvvet müessesesine dahil oldular.

Anadolu Selçuklu Sultanlarının Fütüvvet’e dahil olmalarının akabinde Fütüvvet’in Ahilik teşkilatlanmasına evrilmesinde Emir Mecdüddin İshak’ın büyük katkısı oldu. Mecdüddin İshak 1205 yılında Sultanın talimatıyla Bağdad’a gitti. Burada Ebu Hafs Şihabeddin es-Sühreverdi ile görüşerek Abbasi halifeliği ve Selçuklu Devleti arasında siyasal ve kültürel anlaşmalar yaptı. Anadolu’ya gelirken beraberinde Evhadüddin-i Kirmani, Muhyiddin İbnü’l Arabi, İbnü’l Mufaddal, Ahi Evran gibi dönemin büyük ilim adamlarını getirdi.

Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlâna Celaleddin Rumi ile çağdaş olan Ahi Evran, Anadolu’ya geldikten sonra çok sayıda bölgeyi gezerek yörenin kültürü, örf ve adetleri hakkında bilgiler topladı. Daha sonra Kırşehir’e yerleşti. Burada kurduğu Ahi Evran Zaviyesinde Debbağlık mesleğini icra ederken, aynı zamanda talebeler yetiştirmeye başladı. Anadolu, Rumeli ve Bosna’ya kadar ünü yayılan Ahi Evran, Debbağların piri konumundayken kısa sürede Esnafların piri olarak kabul edildi. Fütüvvet kaidelerine bağlı olarak İslamiyet’in yayılmasına, toplumun sosyal ve kültürel yapısının gelişmesine yönelik çalışmalar yaparken, diğer taraftan çırak-usta-kalfa sistemini kurarak Anadolu’nun iktisadi hayatının oluşmasına büyük katkı sağladı.

Ahi Evran’a bağlı olan esnaf ve sanatkârlar bütün Anadolu’da devlet idaresine destek olmakla birlikte siyasetten uzak, bağımsız bir rol üstlendiler. Anadolu genelinde tekke ve zaviyelerde faaliyetlerini gösteren Ahi teşkilatları devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde şehrin iktisadi hayatının yanında, ilmi, dini ve askeri alanlarda da aktif olarak görev aldılar.

Ahilerin ticaret ahlakı, iktisadi güçleri, toplumsal yapıları, ilmi, dini ve ahlaki düzeyleri Türk Milletini yüzyıllarca bir arada tutmayı başardı.

Günümüzde Esnaf ve Sanatkârlar Odası, Ticaret ve Sanayi Odası gibi meslek kuruluşları, Meslek eğitimi veren okullar ve Yaran Odaları gibi kuruluşlar Ahilik teşkilatlarının birer uzantısı olarak varlığını sürdürmektedir.

Türk Milleti Ahilik teşkilatlanması modelini yeniden gözden geçirerek, günümüz şartları çerçevesinde toplumun her katmanına uygulamalıdır. Mahallede, İlçelerde, Şehirler ve Ülke genelinde temelini Fütüvvetten alan Ahilik teşkilatlanmaları oluşturularak milletimizin öz değerlerine yeniden erişmesi sağlanmalıdır.