Gerçek satış bedeli bankadan, dekontu var ama devlet “bu yeterli değil” diyor. Peki adalet nerede başlıyor, sistem nerede hata veriyor?
Düşünün ki bir taşınmaz satıyorsunuz.
Gerçek satış bedeli 60.000 TL.
Tapuda beyan edilen bedel ise 88.910,12 TL.
Yani aslında gerçek bedelin de üstünde bir rakam gösteriyorsunuz.
Üstelik satış bedeli banka üzerinden yatırılıyor, dekontu da mevcut.
Yani her şey şeffaf, dürüst, açık.
Ama sonra Gelir İdaresi'nden bir yazı geliyor:
Bu taşınmazın gerçek değeri en az 6.000.000 TL olmalıydı.
Farkı ödeyin, yoksa cezalı işlem başlatacağız.
Peki ne satıldı?
Bir lüks konut mu?
Modern bir ticaret merkezi mi?
Hayır.
Yerin iki kat altında, 30 metrekare, havasız, karanlık, güneş görmeyen, üç hisseli, rutubetli, yıllarca kimsenin almak istemediği, kiraya bile verilemeyen bir depo.
Satış neden mi oldu?
Zorunluluktan.
Emekli bir devlet memuru, geçim sıkıntısı nedeniyle 41 yıllık hizmetten sonra, yıllardır kullanmadığı bu değersiz hissesini 60.000 TL gibi mütevazı bir bedelle elden çıkarmak zorunda kalıyor.
O da diğer hissedarlardan birine, hatır için.
Ama sistem neye bakıyor?
O mahallede başka taşınmazlar kaça gitmiş?
Onlar lüks mü?
Modern mi?
Getirisi yüksek mi?
Evet!
Sistem bu depoyu, bir dönümlük, içi son sistem inşa edilmiş, vitrini, asma tavanı, ısıtma-soğutma sistemi olan, dış cephe cam kaplama, otoparklı ticarethanelerle kıyaslıyor.
Yani geceleri zifiri karanlık, girişi zor bir depoyu, cadde üzeri ışıltılı bir dükkânla bir tutuyor.
Peki bu sistem şu soruları da soruyor mu?
Bu satıştan elde edilen 60.000 TL, hangi ihtiyacı karşıladı?
Bu parayla hangi borç ödendi, hangi eksiği giderildi?
Emekli maaşıyla kira ödeyen, torunlarına hediye bile alamayan, çocuklarından harçlık almak zorunda kalan bir dede olduğunu da görüyor mu?
Emekliliğinden sonra geçinebilmek için tekrar iş arayan, dosya taşıyan, büro kirası ödeyen bir insanın mücadelesini dikkate alıyor mu?
Hayır!
Görmüyor.
Çünkü sistem vatandaşı bir satırdaki rakamdan ibaret sanıyor.
İşte adaletsizlik burada başlıyor.
Bu sistem ne serbest piyasa ekonomisidir
Ne hukuk devleti anlayışıdır
Ne de vergi adaletidir.
Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi açıktır:
“Vergilendirmede, olayın gerçek mahiyeti esastır.”
Danıştay’ın yerleşik içtihatları da bu konuda nettir:
“Soyut ve genel kıyaslamaya dayalı değer tespitleri, birebir örtüşmeyen taşınmazlar için geçerli değildir.”
Ama sistem, vatandaşın banka dekontunu, tapu senedini, fiili durumu hiçe sayıyor.
Sadece harita ve verilerle otomatik kıyas yapıyor.
Peki vatandaş ne yapsın?
Satıştan önce vergi dairesine dilekçe mi versin?
“Ben bu malı şu fiyata satacağım, ceza yer miyim?” diye izin mi alsın?
İşte sistemin çelişkisi burada patlak veriyor.
Devlet, dürüst vatandaşı örnek almak yerine, cezalandırmaya kalkıyor.
Tapuda doğruyu söyleyen pişman oluyor.
Bu düzen değişmelidir.
Beyan esası korunmalıdır.
Gerçek satış bedelini belgeleyen vatandaş cezalandırılmamalıdır.
Devlet, vatandaşa tuzak kurmamalı; ona yol göstermeli, güven vermelidir.
Çünkü bu mesele yalnızca bir kişinin meselesi değil,
Bu bugün bana,
Yarın sana dokunabilecek bir mesele.
Susarsak, sıradaki biz oluruz.