TBMM Genel Kurulu'nda geçtiğimiz günlerde kabul edilerek yasalaşan, "Bazı Kanunlarda ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" ile Diyanet İşleri Başkanlığının görev ve sorumluluklarına ilişkin bazı düzenlemeler yapıldı.
"Yeni düzenlemeyle birlikte Din İşleri Yüksek Kurulu, Kur'an-ı Kerim meali veya tercümesi adıyla yapılan yayınları Başkanlık ile diğer kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleyecek ya da incelettirecek, yapılacak inceleme sonunda, 'İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu' Kurul tarafından tespit edilen yayınların, Başkanlığın yetkili ve görevli yargı merciine müracaatı üzerine basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine yargı mercileri tarafından karar verilebilecektir.
Yayının internet ortamında yapılması halinde de Başkanlığın müracaatı üzerine, yetkili ve görevli yargı merci, bu yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararını verebilecektir. Bu kararlara ve Diyanet İşleri Başkanlığının talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğinden itibaren iki hafta içinde yetkili ve görevli yargı merciine itiraz yoluna gidilebilecektir."
Bu düzenlemeye karşı Diyanet Kuran’a sansür uyguluyor yalanı dolaşıma sokulurken kamuoyunda çeşitli yanlış yorumlar, yanıltıcı haberler ve karalayıcı sosyal medya paylaşımları yapıldı.
Öncelikle vurgulayalım ki başına sarık sırtına cüppe geçirip hoca diye piyasaya çıkan ve kendi kafasına göre yorum yaparak din üzerinden rant devşirenlerin İslam Dinine verdikleri zararın önlenmesi için söyle bir uygulama zorunludur.
Ne yani, Diyanet İşyeri Başkanlığı “memlekette demokrasi var isteyen istediği gibi meal ve tercüme yapsın” mı diyecekti?
Bu düzenlemeye karşı çıkmanın Meteorolji Genel Müdürlüğü’nün hava tahmin yapmasına karşı çıkmaktan ne farkı var?
Allah’ın kitabı; herkesin kendi kafasına göre yorumlayacakları sıradan bir kitap mı?
Düzenleme ile ilgili olarak ifade edilen; ”İfade özgürlüğü zedelenecektir, dine de bilime de yön verilmez, Metafizik özgürce tartışılmalıdır. Bugün bir kurulun sakıncalı gördüğünü yarın bir başka Din İşleri Yüksek Kurulu sakıncalı görmeyebilir. Bu nedenle ölçüsü belirsiz, subjektif denetimler doğru değildir. Tarih boyunca farklı mezhepler birbirlerini eleştirmiştir ama ‘bunu yazamazsın’ denmemiştir. Devlet, yazılanı yasaklayarak değil tartışma ortamını sağlayarak katkıda bulunabilir. Yasanın arkasında ideolojik bir niyet olabilir. Belirli bir zihniyet, topluma tek bir din anlayışını empoze etmek istiyor olabilir. Bu, dinin çoğulcu yapısıyla da bağdaşmaz.”
“Kur’an meallerinin artık devlet denetiminde filtrelenecektir, “Diyanet’i sansür kurumuna dönüştüren bu kanun, hem temel hak ve özgürlüklere hem de İslam düşünce geleneğine aykırıdır.”
“Böyle bir kanun, böyle bir yasak kabul edilemez. Doğru yapan da yazabilir, yanlış yapan da. Allahu Teâlâ, İblis’i susturdu mu? ‘Milleti yoldan çıkaracağım’ dedi, Allah da ‘Çıkar’ cevabını verdi. Peki, Diyanet’in kuracağı komisyonun doğru yapacağını kim garanti edebilir? Bakara Suresi 256. ayette “Dinde baskının hiçbir türlüsü olamaz” diyor. Bir defa devletin elinde Diyanet diye bir kurum olamaz. Bu, tamamen kilisenin Türkiye’deki versiyonudur. Diyanet 19. yüzyılda kuruldu, ondan önce yoktu.” gibi eleştirilerin objektif dayanağı yoktur.
Çünkü söz konusu olan Kitap Kur’an-ı Kerim’dir ve hiçbir şekilde ifade özgürlüğü bahanesiyle bireysel değerlendirmelere konu edilemez.
Din İşleri Yüksek Kurulu (633 sayılı Kanun madde 5) Başkanlığın dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olup on altı üyeden oluşur. Diyanet İşleri Başkanı, Aday Tespit Kurulunca en az lisans düzeyinde dini yüksek öğrenim görmüş veya dini ilimlerde temayüz etmiş kişiler arasından belirlenen yirmi dört adaydan on iki, ayrıca ilahiyat fakültesi öğretim üyelerinden dört kişiyi Kurul üyeliğine atanmak üzere tespit eder.
Bu onaltı üye sanki sokaktan toplanmış gibi onları sansürcü olarak görmek haksızlık değil mi?
Hoca olduklarını iddia eden ya da hoca oldukları sanılan bazı soytarılar parselledikleri ekranlar ve de özellikle sosyal medyada; “kurban kesmek ibadet değildir, ona verilecek para ile hayır yapılabilir, hac kurban bayramından ayrılıp yılın 12 ayına yayılabilir, adet gören kadınlar da oruç tutabilir, çennet ve cehennem birer tasvirden ibarettir, Kur’anda beş vakit namaz yoktur” gibi zırvaları Kur’an’ın hükmü gibi anlatarak insanları zehirlerken Diyanet İşleri Başkanlığı eli kolu bağlı seyredecek miydi?
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 5. Maddesinde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görevleri;
a) İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmak. b) Dinî konularda telif, tercüme, inceleme ve araştırmalar yapmak, yaptırmak, ihtiyaç duyduğu konularda inceleme ve araştırma grupları oluşturmak, bu hususta yurt içi veya yurt dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan yararlanmak, gerektiğinde bu alanlarda hizmet satın almak ve sonuçlarını Başkanlığa sunmak.
c) Yurt içinde ve yurt dışında İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevrelerini, dinî-sosyal teşekkülleri ve geleneksel dinî-kültürel oluşumları incelemek, değerlendirmek, bu konularda ilmî ve istişari toplantılar, konferanslar düzenlemek ve çalışmalar yapmak.
ç) Yurt içinde ve yurt dışında İslam dini ile ilgili gelişmeleri, dinî, ilmî faaliyetleri, neşriyatı ve dinî propaganda mahiyetindeki çalışmaları takip etmek, bunları değerlendirmek ve sonucu Başkanlığa sunmak.
d) Başkanlıkça incelenmek üzere havale edilen basılı, sesli ve görüntülü eserleri dini bakımdan inceleyerek yayınlanıp yayınlanamayacağına karar vermek.
Olarak sıralanmış olup, bu kapsamda Başkanlığın zaten bir inceleme yetkisi bulunmaktadır. Nihai kararı yargı verecektir.
Ortada yargı denetimine konu olan bir uygulama varken neden mesele “Diyanet dayatma yapıyor”a getiriliyor?
Allah’ın emir ve yasaklarının konu edildiği hutbelerden rahatsız olanlarla din ticareti yapanlar ne derlerse desinler yapılan iş doğrudur.
Bir tarihte İstanbul Üsküdar’da bir camide Cuma Namazı çıkışında herkese dağıtılan Kuran’ı Kerim Meali’nden bir tane de ben aldım.
Eve gelip sayfalarını karıştırırken bir ayetle ilgili açıklama dikkatimi çekti.
Ahmet Hamdi Akseki’nin Mealini açarak aynı ayetle ilgili açıklamayı okuduğumda orada yazılanın tam tersi olduğunu gördüm.
Hemen hocaya giderek durumu anlattım ve imha etmesi için Meal’i iade ettim ama alan almıştı ve bunların büyük bir çoğunluğuna ulaşılamadı.
Kimin hangi amaçla dağıttığını bilmiyorum ama ortada sorun olduğu tartışmasızdı.
Bu örnekten de hareketle şunu söyleyebiliriz ki Kur’anı Kerim tercüme ya da Mealleri hiçbir şekilde Diyanet İşyeri Başkanlığı’nın kontrol ve incelemesinden muaf tutulmamalı, İslam Dininin temel prensiplerine aykırı Mealler de imha edilmelidir.
Allah’ın yasak dediğine “yok canım yasak değil”, Allah’ın yapılmasını emrettiğine “yapılmasa da olur” demek ifade özgürlüğü değil, İslam’ı sulandırmaktır,
Bu sulu yaklaşım Fetö’nün dinler arası diyalog zırvasına hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.
*****
Özellikle müftülükler ve CİMER ve web üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığı’na vatandaşlar tarafından çok sayıda meal şikayeti ve sorusu yöneltilmesiyle. oluşan ihtiyaç üzerine 2/7/2018 tarihli KHK/703/141. madde ile Din İşleri Yüksek Kurulu’na, Kur’ân-ı Kerim meallerini inceleme ve İslâm’ın temel niteliklerine aykırı olduğu tespit edilenlerin hukûkî süreçler çerçevesinde toplatılması için ilgili mercilere başvurma görevi verilmiş ve 28 Mayıs 2025 tarihinde aynı yetki kanunlaştırılarak ilgili yasal düzenleme, bütün Müslümanların ortak kutsal değeri olan Kur’ân-ı Kerim’i, orijinal dilinde okuyup anlayamayanlara, manalarının tahrif edilmeden aktarılmasını sağlamak için hayata geçirilmiş olup Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından yasanın amacı ve gerekçesi şöyle açıklanmıştır.
“Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilen bu inceleme yetkisi, İslâm ümmetinin başlangıçtan günümüze üzerinde ittifak ettiği dinin temel esasları ile ilgili olup te’vil, tefsir ve yorum konusunda herhangi bir müdahaleyi kapsamamaktadır. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın herhangi bir yorumu ya da görüşü dayatması gibi bir amacı da kesinlikle bulunmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki insanlar tarafından yazılmış olan eserlerin çevirisinde, çevrilen metin mütercimin değil, müellifin eseridir. Sıradan bir eserde dahi, müellifin izni ve onayı olmadan yapılan tahrifat ilmî, ahlâkî ve hukukî sorumluluk doğurmaktadır. Kur’ân-ı Kerim gibi Müslümanların inançlarının esasını oluşturan ilâhî vahyin anlamının tahrif edilerek orijinal dilini anlamayan insanlara sunulması ise hangi açıdan bakılırsa bakılsın kabul edilebilir değildir.
Başkanlığımıza verilen yetki çerçevesinde inceleme süreçleri, uzman heyetlerce ilmî esaslara ve objektif kriterlere dayalı olarak yürütülmekte, yalnızca tahrif niteliğinde içerikler tespit edildiğinde işlem yapılmaktadır. Ayrıca tüm işlemler, yasal çerçevede ve hukukî denetime tabi şekilde yürütülmekte yargı yollarına açık bir süreç işletilmektedir.
Bu yetki çerçevesinde Kurulda, Kur’ân-ı Kerim Meallerini İnceleme Komisyonu kurulmuş; bu komisyon, yaptığı çalıştaylar neticesinde meallerin hangi kriterlere göre inceleneceğini belirlemiştir. Söz konusu kriterler; “mealin toplatılmasını gerektiren hususlar” ile “mealin toplatılmasını gerektirmediği halde düzeltilmesi sadece tavsiye edilen hususlar” şeklinde iki ana kategoriye ayrılmıştır.
Bu çerçevede “İslâm’ın temel niteliklerine aykırılık” oluşturan hususlar ile ilgili esaslar şu şekildedir:
Kur’ân’ın bir kısmının veya tamamının Allah kelamı olmadığını açıkça belirten veya ima eden ifadelerin bulunması.
Kur’an’da eksiklik veya fazlalık olduğunu açıkça belirten veya ima eden ifadelerin bulunması.
Mealin isminde veya muhtevasında, Kur’ân’ın aslı gibi kutsal bir metin olduğuna ilişkin bir iddiasının olması.
Kur’an tertibinin hatalı olduğunu savunması veya mealde fiilen böyle bir uygulamaya yer vermesi.
Mealde bir kişiye, gruba veya topluluğa kutsiyet atfeden veya aşağılayan, ayrıştıran, dışlayan, tekfir eden ideolojik görüşlerin bulunması.
Meale kutsiyet atfetmek adına ilgili mealin rüya, ilham veya vahiy yoluyla yazdırıldığına dair bir iddiaya yer verilmesi.
Mealde iman, tevhit, nübüvvet, ahiret, ibadetler, helaller-haramlar ve ahkâma dair Kur’an ve Sünnette sübûtu ve delâleti katî olan hükümlerin tağyir edilmesi.
Kur’ânın nüzul sonrası herhangi bir dönemde geçersiz ya da işlevsiz olduğunu iddia eden görüş ve ifadelere yer verilmesi.
Ayetlerin anlamlarını tahrif edici nitelikte çeviri ve görüşlere yer vermesi.
Komisyon 2020–2024 arasında 57 meal incelemiş, bunların 17’sinde toplatma gerekçesi bulmuş; diğerlerinde yalnızca düzeltme tavsiyeleri yapmıştır. (Görüldüğü üzere 40 meal için toplatma kararı verilmemesi iddia edildiği gibi yasakçı ve dayatmacı bir amacın bulunmadığını göstermektedir.)
Toplatma gerekçesi olarak kurulumuz tarafından tespit edilen ve ilgili raporlarda yer alan bazı örnekler şunlardır:
1. “Bu kitap, Hz. Muhammed’e gökten indirilmiş değildir… Hz. Muhammed, kâinat kitabının enfüsi âleminden okuduklarını bize aktarmıştır… Mushâf-ı şerif dediğimiz kitap, Allah’ın ulvî kelimelerinin Hz. Muhammed’in gönlünden bize aktarılmasıdır… Tüm kâinat bize Kur’an, yani okunan şey olarak sunulmuştur… İndirilmiş ya da uydurulmuş değildir, tüm varlıktan satır satır yazılı levhalar halinde sunulmuştur…”
2. “Kur’an 19 kodu üzerine kurulu bir matematiksel yapı ile örülmüştür. Bu matematiksel sistem Tevbe Sûresi’nin 127. ayeti ile sonlanmaktadır. Dolayısıyla, Tevbe Sûresi’nin 128 ve 129. ayetlerinin Kur’an’a sonradan eklendiği iddia edilmektedir. Kur’an’dan kabul edildiği takdirde matematiksel sistemi bozduğu gerekçesiyle bu iki ayet Kur’an’dan çıkarılmıştır.”
3. “Mevcut Mushaf’ta, ne yazık ki kronoloji dikkate alınmamış, tertile; düzgün, birbirine karıştırılmadan dizime riâyet edilmemiş, birçok necmin (paragrafın veya pasajın) cümleleri yerli yerinde tertip edilmemiş ve kâtiplerin yazım hataları düzeltilmemiştir. Biz bunların yüzlercesini sergilemiş bulunuyoruz... “ (Âyeti kerîmeler mushafta bulundukları yerlerde değil, farklı sûrelere nakledilerek ve karıştırılarak verilmiştir.)
4. “Biz, şimdiye kadar kimsenin samimiyetle ve dürüstçe söylemediği ya da söyleyemediği bir şeyi; Kur’ân’daki paragraf, bölüm ve cümlelerin karıştırıldığını; Kur’ân’ın anlaşılmaz ve yanlış anlaşılır bir yapıya sokulduğunu, mevcut Mushaf'ı analiz ederek, iman borcu olarak ortaya koyuyoruz.”
5. “İnsanlar arasından, henüz Dünya yaşamı sırasında iken arif-ermiş veya insan-ı kâmil düzeyine varanlar, dinî gerçeklerin bilgileri ile din gününe kavuşmuş olacakları için de artık dine, dolayısıyla da din denilen bu kurallara ihtiyaç kalmayacaktır...”
6. “Rûm Sûresi, 17.-18. ve el-Ahzâb, 41.-42. ayetlerini bağlamından koparıp icat etmiş oldukları beş vakit namaza gerekçe yapanlar, Kur’ân’ın emretmediğini Müslümanlara şart koşmakla çok yanlış bir iş yapmışlardır.
7. “İsrâ Sûresi, 17/78: اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِؕ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودا.ً: “Güneşin batmasından/ kaybolmasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et (mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı kurumlaştır ve ayakta tut) ve sabah öğrenip-öğretilmesini sağla. Çünkü sabah öğrenip-öğretilmesi görülecek şeydir.”
8. “Mâide Sûresi, 5/6: : يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ... “Ey İman edenler! Destekleşme/dayanışma toplantısına geleceğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin, topuklara kadar ayaklarınızı da…”
9. Bakara Sûresi, 2/197: اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ فَمَنْ فَرَضَ فٖيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّؕ...: “Bilimsel tartışma konferansı, bilinen aylarda uygulanmalı. Kim o aylarda konferansa karar vermişse bilsin ki, konferansta cinsel ilişki, kötülük yapmak, çekişmek yoktur.”
10. Bakara Sûresi, 2/185: شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ... “Ramazan ayı, doğru ile yanlışı ayırt eden, insanlara yol gösteren ve apaçık bir öğreti kitabı olan Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyleyse o ayda dolunayı görenler, ibadet amacıyla gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak dursun.”
11. “Fâtiha Sûresi, 1/7: ....صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ... : “O (Sıratı Mustakîm) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) nimet olarak verdiklerinin yoludur.”
12. Fâtiha Sûresi, 1-4: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (1) الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (2) الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (3) مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ(4)
1) Allah; tüm işaretleri ile her yerdedir, varlığı özünden var edendir, varlığı nuruyla sarandır. 2) Allah; tüm varlığı vücudlandırandır, tüm niteliklerin sahibidir. 3) Tüm varlığı özünden var edendir, varlığı nuruyla sarandır. 4) Yaratma yasalarıyla her an varlığa sahip olandır.
13. “Neml Sûresi, 27/87-88: وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ...: “Sen dağları (bedenindeki organları) görür de onları sabit sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların (fikirlerin) geçip gittiği gibi geçip gider (çeşitli anlayışlara dönüştüğü) hâlde.”
Diyanet İşleri Başkanlığına verilen söz konusu yetki; hiçbir surette farklı dinî görüşlerin veya mezhep yorumlarının bastırılması, kişisel fikirlerin veya mezhep anlayışlarının dayatılması amacı taşımamaktadır. Bazı medya mecralarında ve sosyal platformlarda dile getirilen “Diyanet kendi görüşlerini dayatacak”, “fikir özgürlüğü kısıtlanacak” ve “mealler sansürlenecek” şeklindeki iddialar tamamen iftira olup gerçeği yansıtmamaktadır.”
Fetö’nün Kur’an-ı Kerim’i kendisine ve sapık fikirlerine kutsiyet atfedecek şekilde yorumladığını, hadisleri (sav) kendi kirli amaçlarına uyacak şekilde tahrif ettiğini ne çabuk unuttunuz?
Orijinal Arapça metninde en küçük bir değişiklik yapılmadan günümüze kadar gelen Kur’an-ı Kerim’in İslam’ın temel esaslarına aykırı bir şekilde yorumlanması birilerini neden bu kadar rahatsız ediyor?