Pancar Üreticisinin Sırtındaki Yük Artık Taşınamaz Hâle Gelmiştir: Fire Skandalı, Kota Zulmü, Faizli Avans Tuzağı, Nakliye Çilesi ve Üretim Maliyetinin Felakete Dönüşmesi Üreticiyi Bitirme Noktasına Getirmiştir
Pancar üreticisi bu ülkede artık yalnız değildir ama çok ağır bir zulmün altındadır. Aynı tarladan, aynı gün, aynı suyla, aynı gübreyle yetişen pancarın fabrikaya gidince bambaşka sonuçlara dönüştürülmesi, üreticinin emeğiyle alenen alay edilmesidir. Bir kamyonda yüzde 13,53 fire çıkarken aynı tarlanın pancarında ikinci ölçümde yüzde 7,67 fire çıkması, bilimin açıklayamayacağı bir tutarsızlıktır. Fire oranının yarı yarıya düşmesi, ilk ölçümün güvenilmezliğini; ikinci ölçümün ise itiraz sonrası masa başında “düzeltilmiş” olabileceği şüphesini doğurmaktadır. Ürünü değiştirmeden sonucu değiştiren bu düzen üreticinin değil, fabrikanın çıkarını koruyan bir anlayışın eseridir. Üreticinin hakkı bu kadar ucuz değildir.
Aynı tarladan gelen pancarda bir gün 16,25 fire çıkıp başka bir gün 9,78 fire çıkıyorsa olay doğada değil, laboratuvarda aranmalıdır. Pancar değişmediğine göre değişen rakamlardır. Bu sonuçların bir bilimsel analiz olmadığı, üreticinin alın terini masa başında yönlendiren bir hesap düzenine dönüştüğü açıkça ortadadır. Şeker oranının bir ölçümde yüksek, başka bir ölçümde düşük çıkması da aynı tutarsızlığın bir başka yüzüdür. Tarla aynı, toprak aynı, su aynı, gübre aynı; değişen tek şey fabrikanın raporudur. Bu durumda sorun pancarda değildir, bu sistemdedir.
Tüm bu adaletsizliğe ek olarak pancar üreticisinin boynuna bir de kota zinciri vurulmaktadır. Yirmi dönümlük tarlaya hiçbir analiz yapılmadan masa başında yüz ton hedef yazmak, çiftçiye “başaramazsan ceza keserim” demekten farksızdır. Üretici yüz tondan bir kilo eksik üretirse cezalandırılmakta, ürün düşük fiyattan alınmakta; yüz tondan bir kilo fazla üretirse yine cezalandırılmaktadır. Böyle bir uygulama dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Bu, çiftçiyi değil, fabrikayı koruyan, tarımın doğasını tamamen yok sayan bir dayatma sistemidir. Yağışın değiştiği, ot yoğunluğunun arttığı, toprak yapısının her yıl farklı davrandığı bir üretim alanında “tam yüz ton üret” dayatması akılla bağdaşmaz. Bu, üreticiyi cezaya mahkûm etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Üretici tarlada bir yıl boyunca toprağıyla nefes nefese mücadele ederken, fabrikaların tek yaptığı şey masa başında rakam belirlemektir. Emeği görmeyen, riski paylaşmayan, hakkı teslim etmeyen bu kota düzeni tarımı geliştirmek için değil, üreticiyi baskı altına almak için kurulmuş gibidir. Çiftçiyi iki ucunda da ceza bulunan bir sisteme mahkûm etmek üretim değil, zulümdür.
Bu yetmezmiş gibi pancar şirketlerinin avans adı altında uyguladığı yöntem de büyük bir aldatmacadır. Üreticiye sezon başında çok cüzi miktarda avans veya bir miktar şeker verilir. Fabrika bunu üreticiye destekmiş gibi gösterir. Ancak iş hesap kesimine geldiğinde, o avansın verildiği tarihten hesap kapanışına kadar geçen sürede şekerin o anki güncel fiyatı üzerinden ve ayrıca faiziyle birlikte kesinti yapılır. Üreticiye başlangıçta küçük bir destek gibi sunulan bu uygulama aslında üreticiden gelecekte daha fazlasını alma yöntemidir. Verdiğini kat kat geri alan bir anlayış çiftçiye destek değil, düpedüz sömürü politikasıdır. Bu yöntem modern bir faizli borçlandırma tuzağıdır. Kölelik rejimlerinde bile böylesine insafsız bir uygulama görülmemiştir.
Üreticinin sırtına yüklenen bir başka ağır yük ise nakliye çilesidir. Çankırı’dan Kastamonu Şeker Fabrikası’na pancar taşımak başlı başına bir eziyete dönüşmüştür. Fabrikanın verdiği nakliye ücreti yalnızca 4,90 TL/km/tondur. Ancak iş araç bulmaya gelince, üretici bırakın bu fiyattan araç bulmayı, 5,30 hatta 5,60 TL/km/ton fiyatla bile zor araç bulmakta, bulduğu aracın nakliye ücretini peşin olarak cebinden ödemektedir. Yetmiyormuş gibi fabrika tarafından karşılanmayan 5,60 ile 4,90 arasındaki 0,70 TL/ton farkı da üretici cebinden karşılamak zorunda bırakılmaktadır. Ürünü tarladan söken üretici, bir de taşımak için bu ağır farkı ödemekle yükümlü tutulmaktadır. Bu tablo, pancarı yetiştirenin değil, pancarla geçinen bir sistemin üreticiyi nasıl köşeye sıkıştırdığının en somut örneğidir.
Ve şimdi pancar üreticisini nefessiz bırakan asıl gerçekle yüzleşmek gerekir: Üretim maliyeti. Yüz ton pancar üretmek için yapılan masraf yaklaşık 300.000 liraya dayanmıştır. Tohuma 84.000 lira ödenmiş, pulluk sürme, iki kez kazayağı ve bir kez tırmık için kullanılan mazot 13.500 liraya mal olmuştur. Bir ton taban gübresi 14.500 liradır. Toprağın yapısını dengelemek için kullanılan hümik asit 10.000 liraya, Altın S kükürt yine 10.000 liraya alınmıştır. İki kez yapılan ot ilacı 10.000 liradır. Ekim için özel pancar makinesine 10.000 lira verilmiştir. Ekim sonrası iki defa çapa makinesi 10.000 liraya mal olmuştur. Dokuz sefer yapılan sulama her biri 10.000 liradan 90.000 liradır. Söküm zamanı dönümü 2.200 liradan 44.000 lira gider oluşmuştur. Kalan pancarı toplamak ve pürleri kesmek için 15 işçiye 1.000'er liradan 15.000 lira ödenmiştir.
Tüm bu masrafların toplamı yaklaşık 300.000 liradır. Üreticinin eline yüz tonda geçecek brüt gelir ise yalnızca 310.000 liradır. On ay boyunca gece gündüz tarlada alın teri dökmenin, uykusuzluğun, sabahın ayazında tarlaya gitmenin, yaz sıcağında güneş altında kavrulmanın, makine arızalarıyla boğuşmanın, boruyla, sulamayla, otla, hastalıkla mücadele etmenin karşılığı sadece başa baş bir tablo mudur? Bu nasıl bir sömürüdür? Bu memleket bizim memleket değil midir? Bu insanlar bizim insanlarımız değil midir?
Daha acısı şudur: Yüz ton pancardan yaklaşık on beş ton şeker elde eden fabrika, üreticiden 310.000 liraya aldığı pancarın karşılığında en az 800.000 lira gelir elde etmektedir. Aradaki uçurum bu sistemin kimin lehine, kimin aleyhine kurulduğunu apaçık ortaya koymaktadır. Üretici zararına çalışırken, fabrika katbekat kazanmaktadır. Bu mudur adalet? Bu mudur çiftçiyi desteklemek? Bu mudur üretimi teşvik etmek?
Ortada tek bir gerçek vardır: Bu sistem üreticiyi güçlendirmek için değil, üreticiyi bitirmek için kurulmuştur. Fire skandalı, tutarsız polar ölçümleri, kota baskısı, faizli avans kesintileri, nakliye yükü ve akıl almaz üretim maliyeti birleştiğinde pancar üreticisinin yıl boyu verdiği emeğin büyük bölümü bu düzenin içinde eriyip gitmektedir. Böyle bir düzende üretici ayakta duramaz, böyle bir düzen tarımı ayakta tutamaz.
Memleketin gerçek sorunu budur. Pancar üreticisinin emeğinin her aşamada budanmasıdır. Buna rağmen ülkenin gündemi çöp meselelerle doldurulmakta, kimse çiftçinin hakkını savunmamaktadır. Bu ülke, pancar üreticisini fabrikaların insafına bırakmayacak bir devlet aklına, bir yetkiliye, bir siyasi iradeye, gerçekten vatanını seven bir sese muhtaçtır.
Çiftçi sahipsiz değildir ve bu ses artık daha güçlü çıkacaktır. Bu düzen böyle devam edemez. Pancar üreticisi kendi toprağında köle değildir. Bu toprakların gerçek sahibi üreticidir ve bu gerçek er ya da geç herkes tarafından kabul edilecektir.