Elektrik iletim ve dağıtımında kurumların en sık başvurduğu yöntem, taşınmazın tamamını kamulaştırmak değil, direk, hat ve trafo yerleri için irtifak hakkı tesis etmektir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre idare, kamu yararı kararı alır ve taşınmazın tapu kaydına bu irtifak hakkını işler. Tapunun hak ve mükellefiyetler sütununa şerh verilir. Malik mülkiyetini koruyor gibi görünür ama fiilen kullanma hakkı kısıtlanır.
Bir direk, taşınmazın ortasına dikildiğinde; üzerinde bina yapılamaz, ağaç dikilemez, tarım yapılamaz, hattın altı ve üstü de sınırlamalara tabi olur. Bu, mülkün değerini ciddi şekilde düşürür. Vatandaş, kendi malını satmak istese bile direk ve trafo bulunan taşınmaz kolay kolay alıcı bulmaz ya da düşük fiyata satılır.
Kurum ise bu işgali yıllarca sürdürür. Direği diker, hattı çeker, trafoyu kurar, bu yollardan elektrik geçirir ve vatandaşa satar. Üstelik her yıl, bazen her ay elektrik zammı yaparak gelirini artırır. Direk vatandaşa zarar verirken, kurum o direğin üzerinden milyarlar kazanır. Vatandaş hiçbir fayda görmez; aksine malı değer kaybeder, kullanım hakkı kısıtlanır.
Aradan yıllar geçer, hat kaldırılır, direk sökülür, trafo yeri boşaltılır. Vatandaş sevinir: “Artık taşınmazım temizlenecek, üzerindeki şerh kalkacak.” Ama bu defa karşısına yeni bir zulüm çıkar. İdare, tapuda irtifak hakkının terkin edilmesi için vatandaştan “hizmet bedeli” talep eder. Bu bedel öyle küçük rakamlar değildir; çoğu zaman yıllar önce kamulaştırmada ödenen miktarın 10–20 katı kadar olur.
Oysa hukuk açıktır:
- 2942 sayılı Kanun’un 7. maddesi, kamu yararı kararı sonrası konulan şerhin şartlar gerçekleşmezse tapu müdürü tarafından terkin edileceğini düzenler.
- 31/b maddesi, mahkeme sürecinde konulan “satılamaz şerhi”ni ifade eder, dava bitince mahkeme yazısıyla terkin edilir.
- İrtifak hakkı kalktığında da tapunun hak ve mükellefiyetler sütunundaki kayıt terkin edilir.
Hiçbirinde vatandaştan ayrıca para alınacağına dair bir hüküm yoktur. “Genel Müdürlük Oluru” gibi iç yazılarla vatandaşın sırtına yüklenen bu bedeller, kanuni değildir.
Bir tarafta vatandaşa hiçbir faydası olmayan direk ve trafo işgali, diğer tarafta yıllarca zamlı fiyatlarla elektrik satıp milyarlar kazanan bir kurum. Ve işin sonunda, kaldırılan şerhi terkin etmek için vatandaştan astronomik para istenmesi. Bu tablo, mülkiyet hakkını korumakla görevli olan devlet anlayışıyla değil, vatandaşını ezen bir zihniyetle açıklanabilir.
Anayasa’nın 35. maddesi mülkiyet hakkını güvence altına alır. 46. maddesi, gerçek karşılığı ödenmedikçe kamulaştırma yapılamayacağını söyler. 2942 sayılı Kanun da bu hakkı korumayı hedefler. Buna rağmen vatandaşa “şerhi kaldırmak için tekrar bedel öde” denilmesi, kanunsuzdur, adaletsizdir ve açık bir zulümdür.
Direği bedavaya diken, taşınmazı değersizleştiren, vatandaşı mağdur eden, yıllarca zamlı tarifeden elektrik satarak kazanç sağlayan kurumların, sonunda bir de “terkin bedeli” istemesi; bu milletin vicdanında kabul görmeyecek, hukukta da meşru dayanağı olmayan bir uygulamadır.
Devlet, vatandaşa yük değil, adaletle hizmet etmek zorundadır. Bu tür uygulamalar derhal son bulmalı; vatandaştan haksız yere alınan “terkin bedelleri” iade edilmeli; mülkiyet hakkı hem hukuken hem de fiilen korunmalıdır.
Bugün vatandaşın malı üzerinde kurulan direkler, yarın hepimizin hukukunu çiğneyecek başka uygulamaların kapısını aralayabilir. Bu zulme sessiz kalmak, yarın çocuklarımızın da aynı haksızlıklara uğramasına göz yummak demektir. Yöneticiler bu gidişe “dur” demeli, vatandaş ise hakkını aramaktan vazgeçmemelidir. Çünkü kanun nettir: Şerhler bedelsiz terkin edilir. Zulmü meşrulaştıran değil, adaleti hâkim kılan bir devlet anlayışı için herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır.