ÖZEL HABER/ Zafer Partisi Toplum Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu, Genel İdare Kurulu Üyeleri Ferruh Özkan, Tunç Nazikoğlu ve Prof. Dr. İsa İleri ile birlikte Çankırı’da basın mensuplarıyla bir araya geldi. Program, Çankırı İl Başkanı Turgut Özkan'ın ev sahipliğinde Hacıbaba Kafe’de gerçekleşti.
Toplantıda Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Şehirlioğlu, özellikle “Kürt sorunu”, açılım süreci, terörle mücadele, sığınmacı politikaları, ekonomi, eğitim ve sağlık konularına dair dikkat çeken açıklamalar yaptı.
Basın toplantısında Türkiye’nin gündemine dair çarpıcı açıklamalar yapan Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu, sıkça dile getirilen sorulara cevap verdi,
"Değerli basın mensupları, Bu sabah Çankırı İl Başkanımız Turgut Bey’in misafirperverliğinde hep birlikte olacağız. Günümüzün siyasi gelişmelerini değerlendireceğiz ve Zafer Partisi olarak bu gelişmeler karşısındaki tavrımızı, tutumumuzu ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşacağız. Sorularınıza cevap vereceğiz.
Malumunuz, Türkiye’de bir süredir sürekli dile getirilen “Kürt sorunu, Kürt sorunu, Kürt sorunu” ifadesi var. Biz, buna başından beri karşı olduğumuzu belirtmek isteriz. Türkiye’de “Kürt sorunu” denirken gerçekten bir Kürt vatandaşının ayrımcılığa uğradığını mı görüyorsunuz? Bir Kürt vatandaş devlet memuru olmak istediğinde, müteahhit firma sahibi olmak istediğinde, başbakan, cumhurbaşkanı ya da komutan olmak istediğinde olamıyor mu? Veya Akdeniz kıyısında otel sahibi olmak istediğinde önüne engel mi çıkıyor?
Baktığımızda, aslında Kürt vatandaşlarımız birçok alanda Türk vatandaşlarımızdan bile önde gidiyor. Yıllardır iç içe yaşamışız, beraber olmuşuz, kız alıp vermişiz, evlenmişiz, çoluk çocuk sahibi olmuşuz. Dolayısıyla artık günümüzde Türk–Kürt ayrımı yapmanın bir anlamı yoktur. Bir “Kürt sorunu” yoktur; Türkiye’de bir PKK sorunu ve bir terör sorunu vardır.
Bugün “Diyarbakır Anneleri”ni hatırlayın. O anneler niçin ağlıyordu? Çünkü PKK çocuklarını dağa kaçırmıştı. Terör herkesin canını yaktı. Ama devletimiz güçlüdür ve terörle çok başarılı bir mücadele vermiştir. Zaman zaman münferit hadiseler olsa da PKK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde büyük ölçüde bitirilmiştir. Bunu hükümet yetkilileri de söylüyor; “ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz, şu kadar kaldılar” diyorlar.
Unutmayalım ki PKK bir narko-terör örgütüdür. Bugün Avrupa’daki uyuşturucu ağının büyük kısmını PKK elinde tutmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de bitirilmiş bir terör örgütünü sanki “feshediyoruz” diye halkı yanıltmak büyük hatadır.
Deniliyor ki; “Türkçe konuşuluyormuş, neden Kürtçe konuşulmuyormuş?” Bugün hangi eve gidiyorsunuz da bir Kürt ailesinde Kürtçe konuşulmasına engel olunuyor? İstanbul metrosunda da, başka yerlerde de Kürtçe konuşulduğunu görüyorsunuz. Kimse buna karışmıyor. Ama siz, Anayasa’nın ilk dört maddesini zedeleyecek şekilde, “okullarda Kürtçe okutulmalı” derseniz, işte o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve üniter yapısını bozmaya yönelik adımlar atılmış olur. Bu da Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıdır: Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeyi, İran’ın güneybatısı ve Türkiye’nin güneydoğusunu içine alacak bir “Kürdistan” hayali adım adım hayata geçirilmek istenmektedir.
Suriye’nin kuzeyinde bugün YPG adıyla bir “terör kolordusu” kurulmuş durumdadır. Bu yapılanma ABD’nin, hatta İsrail’in kontrolündedir. Aslında bu, “Büyük İsrail Projesi”nin bir parçasıdır. Elbette Türkiye için bir tehdit olabilir. Ama güçlü bir devlet, hiçbir gücün kendisine etki etmesine izin vermez. Bunun için “Terörsüz Türkiye” diyoruz.
Kim terörsüz bir Türkiye istemez? 50 bine yakın şehit verdik. Sadece birinci “açılım sürecinde” 794 şehidimiz oldu, binlerce gazimiz var. O dönemde bölge adeta savaşa hazırlanmıştı. Şimdi ise yeni bir açılım süreci başlatılıyor. Neymiş efendim, bu seferki “barış, kardeşlik, özgürlük komisyonu” adıyla farklıymış. Hayır! Bu aslında bir “Öcalan Komisyonu”dur.
DEM Parti’nin PKK ile bağını herkes biliyor. Onların da teröristlerle boy boy fotoğrafları var. Hiçbir örgüt silah bırakmamıştır. Bu komisyon, Öcalan’ı aklama ve ona haklar verme sürecidir. Biz, Zafer Partisi olarak buna asla onay vermiyoruz. Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak, üniter devlet yapımız bozulmayacaktır.
Terörle müzakere olmaz, mücadele olur!
Bugün Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri de uyuşturucudur. Çocuk yaşlara kadar inen bu sorun sadece emniyet güçleriyle çözülemez. Çocuklarımız ve aileleri için ciddi rehabilitasyon programları uygulanmalıdır. Özellikle son dönemde çeteler, 18 yaş altındaki gençleri uyuşturucuya alıştırarak kendi hesaplaşmalarında kullanmaya başlamıştır. İstanbul’da görülen çeteleşmeler, akran şiddetleri ve cinayetler bu sorunun vahametini göstermektedir.
Artık sokakta herhangi bir olaya müdahale etmek bile riskli hale gelmiştir. Çünkü bir bakıyorsunuz karşınızda bir anda 20 kişi oluyor. Şiddet sadece sokakta değil; sağlıkta, aile içinde, trafikte de artmıştır. Bunun en önemli sebebi ekonomik sorunlardır. İnsanlar geçim sıkıntısı nedeniyle öfkeyle hareket ediyor. Trafikte sopalarla, silahlarla kavgalar çıkıyor. Bu da hem ekonomik hem de ahlaki çöküşün bir göstergesidir.
Bugün çocuklarımızı sokakta güvenle oynatamıyoruz. Bir zamanlar okula tek başına gidebilen çocuklarımız artık annesiz-babasız adım atamıyor. Bu, yıllardır süren liyakatsizlik, kutuplaştırma ve adaletsizlik politikalarının sonucudur. Suçlular cezalarını çekmediği için tekrar suç işlemektedir. Altın kaçakçılığı yapan bir milletvekili sadece partisinden istifa ederek kurtuluyorsa, uyuşturucu skandalları “pudra şekeri” diye geçiştiriliyorsa, Türkiye bu noktaya gelir.
Eğitim sistemi de aynı şekilde çökmüştür. 23 yılda neredeyse 10 Milli Eğitim Bakanı değişti. Doğru dürüst milli bir eğitim sistemi oturtulamadı. “4+4+4” sistemi dahi şu an değiştirilmeye çalışılıyor. Bu parçalı eğitim düzeni çocuklarımızı tarikatların kucağına itiyor.
Tarım ve işçilikteki dengeler de bozuldu. Eskiden Güneydoğu’dan, Çukurova’dan veya Batı Anadolu’dan tarım işçileri başka bölgelere gider, birkaç ay çalışır sonra kendi köyüne dönerdi. Ama şimdi sığınmacılar düşük ücretle çalıştırıldıkları için Türk tarım işçileri mağdur olmaya başladı. Örneğin bir Türk işçiye 50 lira ödenirken, sığınmacıya 20 lira veriliyor. Bu, sosyal dengeleri bozuyor.
Bugün sadece Suriyeli meselesi olarak görülmemelidir. Türkiye’nin tüm dengeleri altüst oldu. Kilis’te, Gaziantep’te 13 yaşındaki kız çocukları doğum yapmaya başladı. Bu hukuka aykırı bir durumdur ama göz yumuluyor. Suriyelilerin doğum oranı 5,3 iken, Türk vatandaşlarının doğum oranı 1,6’dır. Bu demektir ki, 20 yıl içinde kendi ülkemizde azınlık haline gelme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Zafer Partisi olarak en çok dile getirdiğimiz konulardan biri İstanbul depremidir. İstanbul’da ağır sanayinin bulunmasına gerek yok. Sanayi Karadeniz’e, Zonguldak’a, Karabük’e, Ereğli’ye, Trabzon’a kaydırılabilir. Tekstil sektörü Bursa’ya, Adana’ya taşınabilir. İstanbul’u bir finans, telekomünikasyon, sağlık ve turizm merkezi haline getirmek gerekir. Çünkü olası bir depremde 100 bin bina yıkılabilir. Bu da yaklaşık 1 milyon can kaybı anlamına gelir. Önlem almak için İstanbul’un nüfusunu azaltmak zorundayız.
Köyden kente göç tersine çevrilmelidir. Köyünde arazisi, hayvanı, tarlası olan vatandaşlar kentte ikinci sınıf işlerde çalışmak zorunda kalmamalıdır. Devlet, çiftçiye mazot desteği, gübre desteği vermeli, tarım ve hayvancılığı güçlendirmelidir. Dışarıdan saman ithal eden bir ülke olmaktan çıkmalıyız.
Emeklilerimiz ve dar gelirli vatandaşlarımız da çok zor durumda. Eskiden emekli olan bir kişi ev alabilir, çocuğunu evlendirebilir, araba sahibi olabilirdi. Bugün emekliler çocuklarının eline bakar hale geldi. İnsanlar sabahın beşinde ekmek ve et kuyruklarına giriyor. Bu, vatandaşa yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Bir başka büyük hata da askeri hastanelerin kapatılmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri güçlüdür ama arkasında bir sağlık desteği de olmalıdır. Sivil doktor arkadaşlarımız elbette değerlidir ama cephede, kurşunların arasında hizmet vermeye alışık değiller. Askeri hekimlik farklı bir disiplindir. Aynı şekilde Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmış, Türkiye aşıda dışa bağımlı hale getirilmiştir.
Bugün hastanelerde randevular aylar sonrasına veriliyor, ilaç fiyatları artıyor ama Suriyeliler ücretsiz hizmet alabiliyor. Bu da vatandaşımızın tepkisini artırıyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, bütün bu doğruları dile getirdiği için hukuksuzca tutuklandı. Kendisi “Ben suçlu olduğum için tutuklanmadım, suçsuz olduğum için de serbest bırakılmadım” diyerek bu süreci özetledi. Bu tamamen siyasi bir tutuklamadır. Çünkü hükümet artık sonunun geldiğini hissediyor.
Eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, uyuşturucuda, ekonomide sınıfta kalmış bir iktidar var. Bu yüzden muhalefeti susturmak için baskı politikaları uyguluyor. Sokaktaki vatandaş bize “Hocam, Zafer Partisi’ne gönülden bağlıyız, oyumuzu size vereceğiz” diyor ama fotoğraf çektirmekten çekiniyor. Çünkü kamu görevlisi olduğunu, öğretmen, polis, asker olduğunu söyleyip baskı görmekten korkuyor.
Türkiye’deki siyasetin geldiği nokta budur. Kara para, liyakatsizlik, kayırmacılık, mafyalaşma herkesin gözleri önündedir.
Zafer Partisi olarak biz doğruları söylemeye, vatandaşla birebir buluşmaya devam edeceğiz. Dün Kastamonu’daydım, bugün Çankırı’dayım, yarın Zonguldak’ta olacağım. Türkiye’nin her yerinde örgütlü bir şekilde milletimizle kucaklaşıyoruz.
Başta Çankırı İl Başkanımız olmak üzere bu organizasyona katkı sunan herkese teşekkür ediyorum. Siz değerli basın mensuplarına da ayrıca teşekkür ediyorum. Sorularınızı almaktan memnuniyet duyarım." ifadelerine yer verdi.